5 Aralık 2007

Milliyet Sanat Aralık 2007


Genelde Limonluk'un adeti değildir reklam yapmak, fakat bu sefer tanıtımdan, tavsiyeden de öte hem övgüyü hem reklamı fazlasıyla hakeden bir yıl sonu sayısı var elimizde: Milliyet Sanat Aralık 2007 .


Bu ayki Milliyet Sanat, ifade etmek için klişe tabir haksızlık olacak belki ama, gerçekten dopdolu bir çalışma ortaya çıkmış. İçindekiler kısmına göz gezdirdiğinizde dahi ellerinize sığmayan, taşıp giden bir içerik hazırlamış dergi ekibi. Milliyet Sanat'ı uzunca bir süredir takip eden kültür-sanat izcisi olarak en beğendiğimiz arşiv sayıları arasına şimdiden girdi 585 no'lu bu sayı.
Usta hoca, ayaklı kültür kütüphanesi Tuğrul Eryılmaz'ın affına sığınarak sizinle 'İçindekiler'in bir kısmını paylaşmak istiyoruz.


SİNEMA
Nevrotik adam, emsalsiz
sinemacı: Woody Ailen
Yeni filmiyle Şener Şen
İpek Yolu Film Festivali başlıyor
Cevat Çapan "Beowulf'u anlattı
Eva Green portresi
Agah Üzgüç Türk sinemasında 'kabadayı'ları yazdı
KÜLTÜR
Slavoj Zizek'ten Milliyet Sanat'a özel röportaj
Düşüncenin sandık odası
Sadece insan oldukları için...
istanbul ve kültür
EDEBİYAT
Oğuz Atay'ı anıyonuz
İnci Asena'nın kaleminden Marcel Proust ve yeni yıl
Sevgi Soysal dosyası
Oktay Rifat'ın pencenesinden
Gülten Akın Munathan Mungan'ın "Dağ"ını yazdı
Prens Sabahaddin'i anlamak
ARKEOLOJİ
'Keçiler kenti'ni kazmak
FESTİVAL
Beyoğlu, Pena Fest'i ağırlıyor
PLASTİK SANATLAR
Cihat Bunak hakkında hen şey
Boteno: Güney Amenika'nın Picasso'su
Ankana'dan plastik sanatlan
"Doğuyu Tüketmek" Osmanlı Bankası Müzesi'nde
Ali Arif Ersen'in fotoğrafları
Bin müze ne İş'e yarar?
SAHNE SANATLARI
Savunulası bin oyunbozan: "Oyunu Bozuyorum"
Devlet Tiyatnosu'nda "Tek Kişilik Şehin"
"Bin Halk Düşmanı" sahnede
"Babam Haklıydı", aktön bin baba oğulu, sahnede buluştu nuyon
MÜZİK
Mick Jagger portresi
Bruce Springsteen'den yeni albüm: "Magic"
Müzisyenleri etkileyen bin isim: Rainen Mania Rilke
Tülay German'ın kayıtları yayınlandı

Gördüğünüz gibi dergi bitmiyor. Bir ayda okunacak gibi değil :-) Ve 'keşke içinde ben de yazsaydım!' dedirtecek kadar güzel, sindirile sindirile okunası bir sayı. Limonluk olarak özellikle Zizek röportajını ve Sevgi Soysal dosyasını "şiddetle" tavsiye ediyoruz. Zaten 3. dünya savaşının şans eseri ertelendiği şu günlerde sanat tavsiyesi bile şiddetle yapılıyor, sergisine polis koruması isteyen sanatçıların eserleri hakkında suç duyurusunda bulunuyor korumaya gelen aynı polisler. (bknz. Radikal 21 Kasım 2007)

Neyse bu son konuyu başka bir yazı başlığı olarak not edip, tanıtım yazımızı noktalayalım.
Herkese iyi seyirler, iyi okumalar dileriz...

4 Aralık 2007

Bir Film, Bir Kürtaj, Bir Psikoloji


4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün (4 Months, 3 Weeks, 2 Days) filmi, dağıtımcısı Bir Film'in sitesindeki tanıtıma göre, Türkiye'de FilmEkimi'nden sonra, yeni yılın ilk ayında vizyonda da gösterime girecek.

2007 Cannes Film Festivali'nden Altın Palmiye ile dönen bu bağımsız yapım, cidden 'sinir bozucu'. Çünkü gerçek, biraz 'sinir bozucu'dur..
Son dönem komünist Romanyasına beklendiği gibi siyasal eleştiri gözlüğünden bakan bir yapım değil, komünizmin sıradan insanların hayatları üstündeki doğrudan etkisini işleyen bir film 4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün. Niyet 'insan' üstünden hikaye anlatmak olunca da karakterlerin iyi bir analizle verilmesi gerekiyor. Hatta bir sinemasever olarak sağlam bir senaryodan beklediğimiz, sağlam bir karakter analiziyle bize hikayeyi aktarabilmesi. Ve böyle filmler, ana akım sinemada maalesef çok fazla elimize geçmiyor.
İşte, bağımsız Avrupa filmlerini bu açıdan ele almak gerekiyor; özellikle eski doğu bloğu ülkelerinin sinema yapımlarını alışık olduğunuz Hollywood gözlüğünden kurtularak seyretmeniz elzem. Yoksa 'ee ben bu filmden hiç bir şey anlamadım?!' şaşkınlığı ile jenerik ile karşı karşıya gelmeniz olası. Ve bunun yanısıra her daim karşınıza 'ağır' bir yapımın da çıkacağını aklınızın kenarında bulundurun. Doğu Avrupalı yönetmenler seyircinin midesine yumruk atmayı gayet iyi başaran sinemacılar zira. (Limonluk'ta bundan sonra daha fazla doğu Avrupalı yönetmen çıkacak, hazırlıklı olun:)

Lafı uzatmayalım bu film, menstrüasyon dönemi gecikmiş, kendinden şüphelenen kadınlar hariç 'komünizmde doğu Avrupa' meraklılarına, 'kadınlar yasadışı kürtaj olmak zorundaysa acaba neler yaşar?' sosyolojik sorusuna cevap arayanlara, ve bünyesi 'gerçekleri' kaldırabilenlere tavsiye olunur.

İyi seyirler dileriz..

Radikal'in FilmEkimi ekinde, 4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün için bir eleştiri yazısı yayınlamıştı. Eki edinemeyen, alıp da kaybedenler için..

Çaresiz Moraliniz Bozulacak!

Otilia ve Gabita üniversitede oda arkadaşıdırlar. Film, 1987 yılında bir Romanya kışının sefaletinde, komünizmin son dönemlerinde geçiyor olsa da, bu iki öğrencinin hayatları bize çok da uzak gelmiyor; onların da yaklaşmakta olan sınavları, arkadaşları, erkek arkadaşları, gelecekleriyle ilgili planları ve i günlük sıkıntıları var. Kısaca, iki çocuklar. Okulla, arkadaşlıklarıma, yaklaşmakta olan zorunlu askerlikle ilgili dertleri var ama hiçbiri Gabita'nınki kadar dertli değildir. Gabita'nın kürtaj olması gerekiyor. Ancak kürtaj yıllardır Romanya'da yasaktır. Otilia da ona yardım etmeyi planlıyor ama ikisi de kendilerini neyin beklediğini bilmiyor. Acı dolu ve bolca gerilimli
Christian Mungiu'nun yazıp yönettiği '4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün', seyircinin yüzünü buruşturmaması olanaksız bir film, yani kesinlikle 'eğlenceli' değil. Ama film, inanılmaz biçimde etkileyici, muhteşem oynanmış ve mükemmel yönetilmiş ve birçok açıdan geçen senenin en iyi yabancı film Oscar'ını alan 'Başkalarının Hayatı'ını hatırlatıyor, iki film de, faşist yönetimin zorlaştırdığı ve ister istemez insanların birbirleriyle olan ilişkilerini zehirleyen sistemini tasvir ediyor. Bir kürtaj için ödenen rüşvetler, gizli görüşmeler ve hiç imkansız olmayan hapse girme ihtimali. Bunlar filmi, acı dolu ve bolca gerilimli kılıyor. Film, çok natürel bir yöntemle çekilmiş. Mungiu'nun zaman ve yer kavramlarıyla ilgili sezgileri çok keskin ve oyuncuları o kadar iyi performanslar vermişler ki, oynadıkları karakterlerin içinde kayboluyorlar. Gabita ne kadar gergin ve çaresizse, onu canlandıran Vasiliu da o kadar gergin ve çaresiz örneğin. Kürtajı gerçekleştiren Mr. Bebe'yi canlandıran Vlad Ivanov'un oyununu da takdir etmeden geçmemek gerek. Ivanov'un performansı çok başarılı bir biçimde 'tiksinç'. Bebe, ne yaptığını çok iyi bilen ve yaptığı iştarafından hesapçı bir canavara dönmüş bir adam, hesabı ise şansını ne kadar zorlayabileceği üstüne. Ivanov son derece dikkatle hazırladığı, yumuşak sesli 'yıkım', Otilia ve Gabita'ya yasadışı bir iş yaparken yasadışı işler yapan diğer insanlardan da korunamayacaklarını gösteriyor. Bebe'nin ödemesini -ve fazlasını- aldığı sahne öyle acımasız ve keskinlik derecesinde gerçekçi. Bu sahnelerde oyunculuk öyle üstün bir seviyede ki kendinizi belgesel seyrettiğinizi sanıyorsunuz.

Serinin ilk filmi

'4 Ay, 3 Hafta ve 2 Gün' yönetmen Christian Mungiu'nun komünist Romanya'daki yaşamı anlatan 'The Golden Age' diye adlandıracağı serinin ilk filmi. Bu filmde karşımıza çıkan acı gerçekçilik gelecek filmlerde de varlığını koruyacaksa, Mungiu'nun başarılı olmasını dilememek imkansız. '4 Ay, 3 Hafta ve 2 Gün', seyirciyi etkilerken bir yandan ona meydan da okuyacak, başka seçeneğin olmadığı durumlarda alınan kararların getirdiği kişisel ve politik zorlukları göz önüne seren bir film. Kabul etmek gerek ki, bu çok kolay yapılır bir iş değil, (cinematical.com'dan çeviren Dilay Yalçın)
Meraklısı için filmin resmi internet sitesine şuradan ulaşılabilir..

Sizin İçin Araştırdık

Daha da meraklısı için : Zorunlu haller dışında isteğe bağlı kürtaj Türkiye'de 1983 yılında yasallaşmış bulunuyor ve hamileliğin 10. haftasına kadar uygulanabiliyor.
1984'te Portekiz'de yasaklanan kürtaj, bu yıl mart ayında referandum ve meclis onayı ile yeniden yasal hale geldi.
Avrupa'nın süper demokrasisi İsviçre'de 2002' yapılan bir referandumla halka "kadın sağlığını tehdit eden haller dışında kürtaj yapalım mı?" sorusu soruldu. Yani kişisel isteğe bağlı kürtaj henüz yasallaştı...
Muhafazarkarların her yeri sardığı ABD'de ise, kürtajın her gündeme geldiğinde ortalığı nasıl karıştırdığını anmaya hacet yok...
İnsan sormadan edemiyor "Acaba en demokratik biz miyiz?" :-)

Bir de, durum hemen hemen her ülkede aynıysa, çarpıtılmış komünizmin Romanya'da böyle vukuu bulmasının ne günahı var..?