2 Eylül 2009

İstanbul’un Rengi…

Başlığa aldanıp da rengarenk İstanbul gecelerinden ya da kozmopolit renk cümbüşünden bahsedeceğimi sanmayın. Bu sefer kelimelerin birincil anlamını kullanıyorum; İstanbul’un kent rengini sorguluyorum.



Hayatımda hiç yurtdışına çıkmadım. Türkiye’nin de genelde batıdaki şehirlerini tanırım, Anadolu’yu tek günlük Ankara turu dışında geçmişliğim, Karadeniz’i de hızlandırılmış yayla turu dışında doya doya tatmışlığım yok. Ama İstanbul’u iyi bilirim. Başka bir dünya şehriyle karşılaştıramayacak olsam da, İstanbul’un içini dışını, dokusunu, dokumasını iyi bilirim. Ve benim bildiğim İstanbul gridir!




Hem kentsel mimarisiyle, hem havasıyla hem de insanlarının rengiyle. Yolları, binaları, hastaneleri, köprüleri, camileri, gecekonduları, statları, AKM’si, inşaatları, metrosu, İstiklal Caddesi, hatta ‘kızının kulesiyle’ bile gri bir şehir karşımızdaki. Havanın açık geçtiği yaz aylarını saymazsak, ne zaman göğü bulutluysa, denizi, boğazı da gridir İstanbul’un!


Belki vapurlarını bu listenin dışında tutabiliriz ama nafile! Boğazda süzülen kuğular bile bu kentin rengini değiştirmeye yetmez. Ancak tabloya bir zıtlık unsuru olarak eklenip, kentin en kadar gri olduğunu görmemizi sağlar.


Ben de Yahya Kemal gibi nereye gidersem gideyim, en çok İstanbul’a dönüşünü sevdim. Hem de İstanbul onun bıraktığı kent olmaktan çok ama çok uzakta, ‘biraz kilo almış, ağlamaktan rimelleri akan’ bir kadına dönmüş olsa bile. Bu kentin gri insanlarını

dahi sevdim. Her daim bir yerlere koşturarak yetişmeye çalışan 9-6’cılardan, gecenin 11’ine kadar yerleri silen garsona kadar, Mardinli midyecisinden sabaha kadar ıslak hamburger satan büfesine, akbil doldurmaktan sıtkı sıyrılmış iett görevlilerinden,
pazar sabahı 8’de yerleri süpüren çöpçüsüne, kâğıt toplayan çingenesine, hatta insana yapışıp bırakmayan ayakkabı boyacılarına kadar ben bu kentin yüzleri gri, gönülleri temiz insanlarını sevdim. Bu kent, onların gri olmasının asıl sebebi. Çünkü bu kent yorgun, üzgün ve bıkkın. İnsanlarının başka türlü olması mümkün mü?

Ben İstanbul’un neresine baksam griyi görüyorum. Kimi yerlerde açık, kimi yerlerde daha koyu gri. Ama hep mavinin ara ara sızmaya çalıştığı bir grilik içerisindeyiz, ben ve İstanbul. Hele şimdi bir de sonbahar geldi. Artık boğaz da grilere bürünecek. Martılar ve vapurlar İstanbul’a kalan tek tezat renk olacak…


Hiç yorum yok: