1 Kasım 2007

İyi Filmin Yolu Bazen Edebi Esere İhanetten Geçer

Sinemanın ifade imkanları çok farklı edebiyata kıyasla. Zaman zaman çok daha güçlü etkiler yaratabilen, çarpıcı olabilen bir güce sahip sinema. Ama bir yanıyla da zaafları olan bir alan. Mesela edebiyattaki bilinç akımını sinemaya aktarmak, bir insanın düşüncelerini sergilemek fevkalade zordur.
Kompleks bir psikolojiyi sinemada anlatmak zordur. Ama sinemanın da kendi silahları, kendi anlatım kodları vardır. Onları iyi kullanabilirseniz, bence birçok engeli aşabilirsiniz. Edebiyat uyarlamalarında kanaatimce en çok dikkat edilmesi gereken, o eseri yazmış olan kişiyle sinemaya aktaracak kişi arasında oluşacak ruh örtüşmesidir. Bu iki kişinin dünyayı algılama biçimlerinin ortak olmasından, hatta daha da ileri gitmek gerekirse, "o sinema adamı bir edebiyatçı olsaydı benzer bir eser ortaya çıkarırdı"ya kadar varan bir örtüşmeden söz ediyorum. Bu örtüşme durumunda ortaya çıkan filmin başarılı olma şansı çok büyüktür. Yoksa, bu çok ilginç bir roman, ben bundan güzel bir film yapayım, zaten iyi de satmış, ticari anlamda yararlanabilirim, denildiğinde, sonuç çoğu kez hüsran olur. Bunun birçok örneği var. Dostoyevski ya da Tolstoy uyarlamalarına bakarsanız, çoğu zayıftır. Hatta Visconti'nin bir Camus uyarlaması var (Yabancı). Ama Visconti'nin dünyası ile Albert Camus'nün dünyası o kadar farklı ki, ortaya çıkan şey maalesef başarısız oldu. Ama aynı Visconti, Dostoyevski'den "Beyaz Geceler"i uyarladı ve fevkalade başarılı bir film çıktı ortaya. İnsanlar ister istemez, edebi metin ile sinema filmini kıyaslıyorlar. Aslında kıyaslamamak lazım. Çünkü gerçekten kimi zaman iyi bir sinema filmi yapmanın yolu, edebiyat eserine ihanetten geçer. Kimi sahneleri atmak gerekir. Kimi tasvirler hiç yer almaz. Hatta yeni bölümler, karakterler yaratmak gerekebilir, sinema anlatımına katkıda bulunacaksa... Beni film yapmaya iten etkenler çok değişken. Öncelikle bir fikir olabilir bu. Okuduğum bir şey olabilir. Ama tamamen bunlardan bağımsız olan ve temelinde hiçbir düşünce barındırmayan bir duygu da olabilir. Yani, gördüğüm bir mekan bende bir hikaye anlatma isteği doğurabilir. Okuduğum bir şiirden bir dize, bir sözcük, bir müzik... Bence bütün bunlar film yapmak için sizi teşvik eden, duygularınızı kamçılayan öğelerdir...

Pınar Gürmen'in gerçekleştirdiği Ömer Kavur röportajından alınmıştır. Sinema Dergisi, 2001

Hiç yorum yok: