20 Eylül 2007

Bir dönemin fotoroman sinemacıları...

Agah Özgüç*

Popüler kültürün yansımalarından olan 'fotonoman'ın, sinemacıların ve gazetelerin katkılarıyla siyah-beyazdan, renkliye uzanan serüveni...

1980'li yılların başında çeşitli tartışmalara, soruşturmalara ve sosyolojik araştırmalara yol açıp, Ertuğrul Özkök ve Murat Belge gibi ünlü kalemlerin de dikkatini çektiği 'yerli fotoroman furyası', en yaygın biçimiyle gündeme gelmişti. Popüler kültürün bir uzantısı olan bu 'furya'nın destekçileri sinemacılarımızı da, o fotoromanlı yılları da nasıl hatırlamayız ki...


İçimiz dışımız, 'hayatımız fotoroman' olmuştu. Çizgi romanlar gibi, birbiri ardına dizilen fotoğraf kareleriyle öykü anlatma tekniği, kimine göre 'bir gazete pazarlama devrimi', kimine göre ise 'arabesk bir yozlaşma'ydı. Görüşler ve yorumlar ne kadar birbirlerinin karşısında olsa da basın kuruluşlarının ayakta kalma savaşının, 'devrimleri 'yozlaşmalarla iç içe, beraberinde getirmesi bir noktadan sonra kaçınılmazdı. Kaldı ki, her olgu dönemi içinde geçerliydi. Örneğin 1950'ler-deki günlük gazetelerin 'arkası var'lı tefrika romanlar modası ve 1992'de basın kuruluşları arasında büyük bir promosyon yarışına dönüşen kuponlu, 'ansiklopedili yıllar' gibi...

Film fotoromanları

Anavatanı İtalya olan 'fotoromancılığın' ülkemizde bir 'altın çağ' yaşadığı döneme geçmeden önce, 1952 yılına dönersek, bu oluşumun ilk örneklerini görürüz. Ne var ki, 1952 yılı bu oluşumun bir tarih öncesi başlangıcı sayılsa da Baha Gelenbevi'nin İnci Dergisi'nde yayımlanan "Öldüren Aşk", Münir Hayri Egeli'nin Merak Dergisi'nde çıkan "Yavuz Sultan Selim ve Karabulut Hasan" adlı fotoromanları, gerçek anlamıyla 'fotoroman' değildirler. Peki, ya nedirler? Gelenbevi'nin Nezihe Becerikli ile çektiği "Çıldıran Kadın" (1948), Egeli'nin Ayhan Işık ile çektiği "Yavuz Sultan Selim ve Yeniçeri Hasan" (1951) adlı filmlerin fotoromana dönüştürüldüğü kareler, çekim çalışmaları sırasında fotoğraflanmıştır. Kaldı ki Baha Gelenbevi, her şeyden önce, sergiler açmış bir fotoğraf sanatçısıdır. Münir Hayri Egeli'nin yönettiği "Yavuz Sultan Selim ve Yeniçeri Hasan"a ait fotoğraf kareleri de film setinde çekilir. Film setlerindeki çalışmalar sırasında görüntülenen bu yüzlerce fotoğraf karesi, yeni bir düzenlemeyle fotoroman tefrikalarına dönüştürülür. Sonuçta bunlar da kendi içinde birer fotoroman sayılır. Ama temel kaynakları, daha önce çekilmiş sinema filmlerinden oluştuğundan, bu tür düzenlemelere 'film fotoromanları' demek en doğrusudur. Aslında kolaycılığın dışında değişen pek fazla bir şey yoktur. Ve bu tür film fotoromanları daha sonraki yıllarda "Ayşecik" ile, Atıf Yılmaz'ın "Tatlı Belalıyla, Ertem Göreç'in "Otobüs Yolcularf'yla sürüp gider. Haftalık film fotoroman dergileri yayımlanır. Bir kaynağa göre, ülkemizde doğrudan çekilen 'ilk yerli fotoroman'ın 1961 yılında Ozan Sağdıç tarafından gerçekleştirildiği gösterilse de, bu tarihin aslı çok daha eskilere dayanır. Türkiye'de çekilen ilk yerli fotoroman, 1954 yılında Pardi Fotoğraf Stüdyosu tarafından gerçekleştirilir, başrollerinde Öztürk Serengil ve Muazzez Arçay oynar; aynı yıl, dönemin ünlü dergilerinden Yelpaze'de "Aşka inandım" adıyla yayımlanır.bir dönemin popüler fotoroman yüzleri..

Devlerin Savaşları

Bu arada İtalya'da başlı başına bir sanayii haline gelir fotoromancılık. 1960'lı yılların başlarından 1970'li yıllara dek Yelpaze, Resimli Roman ve Samanyolu gibi, özellikle de kadın okurlara seslenen bu tür haftalık dergiler, İtalyan fotoromanlarının işgali altındadır. Yine italya'nın Rizzoli Foto Roman Stüdyoları'nda üretilen bu çalışmalar, tifdruk tekniğiyle basılan Hayat Dergisi'nde yayımlanır. Birbiri ardına cep fotoromanları çıkar. Ülkemizde ise yerli fotoroman üretiminin giderek hızlanıp günlük hayatımızda popüler hale gelmesi, Günaydın Gazetesi'nin kardeş yayını Saklambaç'ın devreye girmesiyle başlar. Saklambaç Gazetesi'nin başında İren Kayno vardır. Yani, fotoromanla ilgili çalışmalar Kayno'nun denetimi altındadır. 'Tek seçici'dir... 1968'in sonlarında yayına geçen Saklambaç, ilk büyük hamlesini Yılmaz Güney'in oynadığı "Asılacak Adam" adlı fotoromanıyla gerçekleştirir. Ardından genç yetenekler arasında 'fotoroman yarışmaları' düzenlenir. Ve bu yarışmaların ilkinde Fatsalı (Ordu) bir genç olan Kadir İnanır 'birinci' seçilir. Feyzi Tuna'nın yönetiminde çekilen "Bağdat Yolu" adlı fotoromanda inanır, Sevim Tuna ile başrolü paylaşır. 1972'de Hürriyet'e bağlı Kelebek Gazetesi'nin yayına girmesi sonucu basın kuruluşları arasındaki rekabet ortamı daha da genişler. Rakipler çoğalır, fotoroman okuru sayısı artar, tirajlar yükselir. Ama her alandaki tırmanış ve devler arasındaki asıl büyük fÇirkin Kral..otoroman savaşları için, yaklaşık bir on yıl daha beklenmesi gerekir. Çünkü 1982'de Güneş Gazetesi'nin çıkışıyla siyah - beyaz çalışmalara tümüyle son verilip (arada kalanlar hariç) fotoromanlar renklenir, müzik ve sinema dünyasının tüm ünlüleri bu yarışta yerlerini alır; Sezen Aksu'dan İbrahim Tatlıses'e, Cüneyt Arkın'dan Adile Naşit'e dek... Daha önceki siyah - beyaz çalışmalar döneminde fotoroman yöneten Lütfi Akad'ın ardından Halit Refiğ, Ertem Eğilmez, Safa Önal ve Kartal Tibet de bu renkli çalışmalara katılır. Fikret Hakan, Ajda Pekkan, Eşref Kolçak, Cem Karaca, Müşfik Kenter, 1970'li yıllardaki siyah - beyaz fotoroman döneminin oyuncularıdır.

Cem ve Cıvaoğlu

Ülkemizde renkli olarak ilk yerli fotoroman çalışmasını 1966 yılında "İlk Aşk" adıyla, haftalık bir dergide gazeteci - yönetmen ilhan Engin gerçekleştirse de renkliye geçişin bu rekabet ortamında yaygınlaşmasını sağlayan Güneş Gazetesi'dir. Gazetenin başındaki yönetici Güneri Cıvaoğlu'dur. Güneş'in çıkmas ına çok az bir zaman kala, Cıvaoğlu'nun aracılığıyla dönemin TRT Genel Müdürü ismail Cem, Halit Refiğ'e bir fotoroman çekmesini önerir. Refiğ, kendine özgü bir tekniği olan böyle bir çalışmaya hazırlıklı olmadığı gibi istekli de değildir. Refiğ'in çekeceği renkli fotoroman, yeni çıkacak iddialı bir gazetenin eki için medyatik bir hamle oluşturacaktır. Israrlara dayanamayan Refiğ, sonunda Halide Edip Adıvar'dan uyarladığı "Handan"ı çekmeye başlar. Bu konunun yabancısı olan Refiğ'in "Handan"ı, gazetenin ilk sayısına yetiştirmesi mümkün değildir. Bu kez imdadına Arda Uskan yetişip, el çabukluğuyla sorunlu fotoromanı tamamlar. Artık renkli fotoroman furyası, tüm günlük gazeteleri etkilemiştir. Ertem Eğilmez'in Sezen Aksu'lu "Çalıkuşu" ile, Kartal Tibet'in Ekrem Bora'lı "Çiçekçinin Kızı" Hürriyet'in Kelebek'inde Yener Çakmak'ın "Naciye"si ile Safa Önal'ın "Uğur Böceği" Bulvar Gazetesi'nin ekinde tam sayfa olarak yayımlanır. Ve fotoroman cinselliği 1980'Ii yıllarda Babıali basınının profesyonel sinemacılar ve ünlü yıldızlar aracılığıyla kurduğu fotoroman ilişkileri, yeni bir pazar yaratırken, 'ölümsüz eserler'in yanı sıra 'cinsellik' de unutulmaz. Esat Mahmut Karakurt romanları bu uyarlamalara en 'cuk' oturanlarıdır galiba. "Son Gece"de Nisan Yönder'in görüntülerinde sevişen Cüneyt Arkın ve Yaprak Özdemiroğlu; "Allahaısmarladık"da Gani Turanlı'nın karelerinde Sezer Güvenirgil ile Kenan Kalav... Tüm bu sahnelerde fotoğraf kareleri, özellikle büyütülerek öne çıkarılır. 1980'li yılların furyası içinde, 'yeni fotoroman cinselliği' bu erotik görüntülerle, renklenen düşlerle dikkat çekmeye çalışır. Entelektüel kesimin 'fotoroman düzeyi' tanımı gibi bir önyargıyla, daha baştan hafife aldığı, burun kıvırdığı bu tür çalışmalarda 'estetik boyut' arama tartışması bir yana, içlerinde 'iyi'leri de 'kötüleri de vardır elbette. Ve Murat Belge'nin bu konudaki yorumuyla alıntılarsak, İbrahim Tatlıses -Nükhet Duru ikilisinin oynadığı "Ölürsem Kabrime Gelme", yeni fotoroman çığırına öncülük eden 'başyapıtlardan biridir.

*Kaynak: Milliyet Sanat 2004 Agah Özgüç Sinema Arşivcisi, Araştırmacı.

Hiç yorum yok: