2 Haziran 2008

KIZGIN FIRINLARIN SAATİ’NDEN ENTELEKTÜEL KESİME BAKIŞ


Fernando Solanas’ın Fırınların Saati filmi, manifestoların karşılaştırıldığı makalede de belirttiğimiz gibi ardından yazılan manifesto ve devrimci mücadele çizgisinden ayrı düşünülemez bir içerik (ve biçim) taşımaktadır.
Üç ana bölümden oluşan ve 4 saatten de uzun süren bu devrimci propaganda filmi, içerisinde barındırdığı ve bir devrimci olarak üstüne gitmesi gerektiğine inandığı pek çok esas başlık içermektedir.

Arjantin’in coğrafi ve istatiki sayısal verilerinden, politik, sosyo-ekonomik tarihsel özetine, Peron döneminde ülkeyi kalkındırma projesiyle gerçekleştirilenlere, askerin politikada ve sosyal hayattaki müdahalelerinden, oligarşik burjuva ekonomisine kadar pek çok sorunun çekirdeğine inen anlatımda, toplumda “entelektüeller” olarak tanımlanan kesimde ele alınmaktadır. Manifestoda da üstüne basarak belirtildiği gibi, “Seyirci kalanlar da en az suçu bizzat işleyenler kadar suçludur!” savı, Kızgın Fırınların Saati filminde, genel olarak Latin Amerika, özelinde de Arjantin’in kendi entelektüel kitlesine yöneltilmektedir. Filmin savunusuna göre yeni-sömürgecilikle işbirliği yapan ‘aydın’ kesim, bizzat bu sömürgecilerin eğitim ve kültür çemberinden yetişerek var olduğundan dolayı ülkenin içinde bulunduğu tehlikenin farkında değildir. Bu kesim için yeni-sömürgecilerin kültürel emperyalizmi, herhangi bir tehdit oluşturmamaktadır; tam tersine onlar Latin Amerika’nın bu kültürle yoğrulması gerektiğini savunmaktadırlar. Kendi işçilerini, proleter sınıfları ve ulusal özgürlük mücadelesini göremeyecek kadar gözleri bağlanmıştır. Örneğin filmin ilk bölümünde onuncu kısım olan Kültürel Şiddet’te (Cultural Violence) aydınların yetiştirildiği üniversiteler şu sözlerle ele alınmaktadır:

“The university the principal instrument of this colonization. Behind the myth of academic freedom, generations of students have been led to believe that the university an island of democracy within an oppressed nation. The university is an organ of existing political power, designed to mould minds suited to the system. Behind the farce of academic freedom, are hidden the ideologies that legalize Dependence: the philosophy of the one-crop economy liberalism, trade, neo-colonial development, technocratism. All authentically national thought has been censured or simply ignored. Thus an intelligentsia has grown up that has no ties with the people or the reality of the country.”[1]

Özetlemek gerekirse yukarıdaki paragraf, üniversite kurumlarının tüm içyapısı ve işleyişiyle birlikte var olan bozuk, hastalıklı sistemi doğruladığını ve sürdürdüğünü; ayrıca bunu da demokrasi kılıfı altında yaptığını anlatmaktadır. Akademik özgürlük, tek yönlü liberal ekonomiden, yeni-sömürgeci gelişmişlikten ve teknokratlıktan ibaret bir mittir. Böyle yetişmiş bir aydın kesimin kendi ülkesinin gerçekleriyle hiçbir alakası olamaz.

Entelektüeller hakkında buna benzer çeşitli saptamalardan sonra görülür ki, zihinsel devrimi gerçekleştirmesi gereken entelektüeller bunun yerine, Peron’u devirmek için birleşen güçlerin yanında yer alırlar ve Peron sürgüne gönderildikten sonra ‘zaferi’ ilk kutlayanlardan olurlar.
Filmin genel görüşüne göre, emeklerini sonuna kadar savunun proletarya yanı başındayken, onların kalkındırmasıyla üniversitelerde ve burjuvada yer alan aydınların pasif kalmaya hakları yoktur. Bir Latin Amerika aydını, Avrupalı yeni-sömürgecinin empoze ettiği gibi gözlemci, ve saptamacı olarak kalmamalıdır; ‘insan’ olmak için (Being a man- ‘Adam yerine konmak’ olarak da çevrilebilir) onlardan biri olmamalıdır. Sanatçı olmak, eski Avrupa değerlerinin gölgesinde sisteme entegre olmakla gerçekleşemez. Arjantin’in kendi aydını, sanatçısı artık kendi ulusuna, halkına dönmeli, onların dilini konuşmalıdır; yeni-sömürgecilik tarafından faşizmin bir türü olarak belletilen Peronizm’in (ve beraberindeki getirilerinin) asıl gerçeği görülmelidir. Arjantin aydını ulusal kelimesinden korkmamalı, başlatılan mücadeleye katılmalıdır; sol entelektüeller er ya da geç aynı kanatta güçlerini birleştirmelidirler.

Görüldüğü gibi ilk bakışta entelektüel kesimlere suçlama gibi algılansa da, doğru bir durum tespitinden sonra, hem film hem manifesto, örgütlenebilen ama okuması yazması olmayan proleterlerin yanında, kendi bilinçli aydınını da görmek istemektedir. Ve devrimci mücadelenin, düşünce kanadı olmaksızın eksik kalacağı da göz önünde bulundurulursa filmin ve ondan ayrı düşünülemeyen manifestonun Arjantin (ve Latin Amerika) aydınlarına yüklediği sorumluluk kaçınılmaz ve yerindedir.
[1] Kızgın Fırınların Saati Filminin alt yazı çevirisinden 00:58:52-01:00:00 (1. Bölüm) aralığından alınmıştır.

Hiç yorum yok: