5 Temmuz 2010

Oyun Oyun İçinde...


Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan; bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor.s.262

13 Ekim 2009 günüymüş Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunlar adlı romanını elime aldığım ilk gün. Bugün 4 Temmuz 2010, varın siz hesaplayın arada kaç ay, kaç gün geçmiş, araya başka kaç kitap girerek okunma önceliğini kapmış, ben kaç gün “ah gene elime alamadım şu kitabı” diye hayıflanmışım... ya da bunca zamandır arada kaç gerçek tehlikeli oyun oynamışım da, oyunların edebisini okumaya yaşamaktan fırsat bulamamışım.
Ben iç dengemi kaybetmedim. Demek bütün bu üzüntüleri yaşamaya ihtiyacım varmış. s.242

Daha önce de defalarca Tutunamayanlar'ı okumaya niyetlenip, Oğuz Atay’a yanlış yerden başlangıç yapmışım meğersem. İlk kitabı olsa da Tutunamayanlar’a geçmek için öncellikle Atay’ı özümsemek, daha sonraki yıllarda kaleme aldıklarını önden okumak gerek. En azından benim için bu yönde gerçekleşti. Çok büyük laflar etmek niyetinde değilim, zaten o kadar donanıma da haiz değilim. Hem Tehlikeli Oyunlar’dan iki kelam bir şeyler öğrendimse, süslü laflar etmeden, fazla dolambaçlı yollara girmeden anlatmalı insan kendini. Hangi oyun içinde, kimin repliğini oynuyorum, bu kaçıncı sahne, bu oyun nereye gidiyor, yazar ben miyim yoksa en küçük müdahale hakkım dahi yok mu bu gösteriye? İnsanın kafasında dönen bu sorular kalıyor geriye 470 küsur sayfa sonunda ve “Peki ben kaçıncı kişisiyim hayatımın?” 

“Bazı insanlar bazı şeyleri hayatlarıyla değil, ölümleriyle ortaya koymak durumundadır. s.386”

31 Mayıs 2010 pazartesi akşamı Ubor Metenga Buluşmaları'nın son oturumunda Murat Gülsoy, Yekta Kopan ve Ayfer Tunç, Oğuz Atay’ı Beyaz Mantolu Adam öyküsü üzerinden tadına doyulmayan bir etkinlik gerçekleştirmişlerdi. Aşağıda Oğuz Atay oturumunun tam videosunu izleyebilirsiniz. Ayrıca, yazar Murat Gülsoy kendi blogunda o günkü toplantının notlarını aktarmış, hem video kaydı hem yazılı metin isteyenler için daha ne olsun :)

2010 Ubor Metenga Buluşmaları Oğuz Atay Oturumu




602.GECE Murat Gülsoy: Beyaz Mantolu Adam: Oyunun Dışındaki

Kapağında Oğuz Atay’ın beyaz pardösülü bir fotoğrafı olduğu için kitabın ilk öyküsü Beyaz Mantolu Adam'ın yazarıyla özdeşleştirilerek okunduğuna çok tanık oldum. Öykünün sonunda denize gömülen ve ardında sadece bir hayalet gibi beyaz mantoyu bırakan ‘dilsiz’ adamla özdeşlik kurmak için bir ayrıntı daha var kapaktaki fotoğrafta, Oğuz Atay Boğaz’da deniz kenarında poz vermiş. Tüm bunlar garip bir yanlış okumaya sürüklüyor okuru. Bu kaydırma elbette sadece fotoğraftaki ayrıntılardan kaynaklanmıyor; Oğuz Atay’ın tüm yapıtlarındaki karakterler (Mustafa İnan hariç) Oğuz Atay’la özdeşleştirilerek okunur. Roman ve öykülerindeki ses o kadar baskındır ki, ne anlatırsa anlatsın metinleri, aslında tüm bunları düşünen bir kişinin yani o tutunamayan-mühendis-yazar-Oğuz-Atay’ın bilinç akışı olarak okunur. Bu da o kadar tuhaf bir durum değildir, çünkü başkarakterlerine ciddi bir entelektüel donanım verir yazarken, kendisi ne biliyorsa (bilim, mühendislik, edebiyat, sanat) Turgut, Selim, Hikmet ya da Korkuyu Beklerken’in başkarakteri de onları biliyordur. Ancak Beyaz Mantolu Adam temelde bir tutunamayan olmasına karşın bu karakterlerden oldukça farklıdır.
Devamı için : http://602gece.blogspot.com/2010/06/beyaz-mantolu-adam-oyunun-dsndaki.html
Biraz ölseydim, biraz da sizin bana ağlamanızı seyretseydim. s.459


Akşam bu yazıyı hazırlarken, içimi derinden acıtan bir vefat haberi aldım. Edebiyat ve tiyatro dünyasının yakından tanıdığı, akademisyen Prof. Dr. Füsun Akatlı hocamız bir seneyi aşkın süredir savaşını verdiği akciğer kanserine maalesef yenik düşmüştü. Oğuz Atay’ın eserleri hakkında makale araştırırken, hocanın da makalesini anımsamış, blog’ta alıntı yapmayı düşünmüştüm. Haberi aldıktan sonra boğazım düğümlendi. Ölümüyle değil daha çok uzun sürmesi gereken yaşamı ile ortaya “bir şeyler” koyan insanlardandı Füsun Akatlı. Hocamın anısına Oğuz Atay’ın hikayeleri üzerine kaleme aldığı makalesini bu yazı çerçevesinde sizlerle paylaşmak istiyorum.

OĞUZ ATAY'IN TEK ÖYKÜ KİTABI: "Korkuyu Beklerken"

Oğuz Atay yazın alanında adını ilk kez, 1970'de TRT Sanat Ödülleri Yarışmasında kazandığı Başarı Ödülü ile duyurdu. Ödül kazanan romanı Tutunamayanlar, iki cilt olarak 1971 ve 72'de yayımlandı. Bu romanıyla, 1976'da yayımlanan son yapıtı Bir Bilim Adamının Komanı arasına 1975'te çıkan öykü kitabı Korkuyu Beklerken giriyor.

Korkuyu Beklerken'in 1960 sonrası Türk öykücülüğü için önemli sayılması gereken bir yapıt olduğu kanısındayım. Oğuz Atay ne romanlarıyla, ne öyküleriyle, Türk yazınındaki herhangi bir geleneğin izleyicisi olarak görünmüyor. Yapılan kimi yakıştırmalara karşın, batı öykünmecisi olmaktan da uzak durmuş özgün bir yazarla karşı karşıyayız. Öykülerinde olsun, romanlarında olsun, eleştiriyi eksene almıştır Oğuz Atay. Bir bakıma, içerik açısından hep 'tutunamayanlar'ı yazıyor. Dolayısıyla, bir anlamda toplum eleştirisi getiriyor. Ama alıştığımız anlamda bir toplum eleştirisi değil bu. Belli bir düzenin, bu düzenin yarattığı çelişkilerin nedenli sonuçlu eleştirisi değil. Yabancılaşmış kişilerin tutunamayışını sergiliyor yazar. Kişinin toplumuyla ilişkilerindeki bozukluklar ve bunlardan doğan, kişinin kişilik bütünlüğündeki aksaklıklardır seçtiği konular. Diyebiliriz ki, bir tür psikolojik öykü yazmaktadır. İlginç olan nokta ise, psikolojik öyküyü, genellikle yapılagelenin tersine, bireyselci düzlemde getirmemesidir.

Kişinin kişi olarak değil birey olarak, toplumun -hangi toplum olursa olsun- salt toplum olduğu için yaraladığı bir üyesi olarak sergilendiği öyküler yer almaktadır Korkuyu Beklerken'de. Ekonomik koşullar, siyasal ortam, nesnel-toplumsal olanaklar-olanaksızlıklar ne olursa olsun; toplum, Oğuz Atay'ın öykülediği kişileri, durumları, kipinin antitezi olan toplum biçiminde etkilemektedir. Çoğu kez, ruh sağlığı çeşitli derecelerde zedelenmiş kişilerle çıkar karşımıza yazar. Ya da yine toplum, onun kişilerine hasta olarak bakabilecektir diyelim. Bu kişilerin bireysel gibi görünen sorunlarının gerisinde hep toplum vardır, tutunamamanın acısı ya da ayrıcalığı vardır. Garip bir biçimde dışa dönük kişilerdir bunlar. Yabancılaşmaları da dışa dönük bir yabancılaşmadır.
Korkuyu Beklerken'de oldukça nesnel, acımasız ve korkusuz bir 'teşrih' görüyoruz. Oğuz Atay öykülerini, besbelli hak verdiği kişilerinin değil, karşı safın merceğinden yazmaktadır. Bu da onun öyküsüne çok gizli bir ironinin yanı sıra özel bir estetik tavır sağlamaktadır. Bireysel hastalıklı durumlar denip geçilemeyecek bir genelliğe ulaşabilmiş durumlar aracılığıyla söyler sözünü Atay.
Bir akımın, bir geleneğin izleyicisi olmadığını, öykünmeciliğe de düşmediğini söylemiştim bu yazarın. Ama bu söylediklerimle hiç de çelişkili olmamak üzere, yine bir yakıştırma yapmadan edemeyeceğim: Oğuz Atay Türk öyküsüne Çehov'u sokmuştur. Bunu kitapta yer alan 'Bir Mektup' öyküsünün, Çehov'un 'Memurun Ölümü' öyküsünü anıştırmasından ötürü söylüyor değilim yalnızca. Öykücülük çizgisinin bütünüyle Atay, Türk öyküsünde yeni ve özgün bir Çehov kanalını temsil ediyor.

Yedi öykünün yer aldığı kitapta anlatım çeşitlenmesine pek rastlanmıyor. Ama öykülerde bir tekdüzelik de yok. Üç öykü mektup biçiminde yazılmış. Bu üç mektup da, öykülerin içeriğine uygun düşen bir anlatımla amaca ulaşmakta elverişli birer araç oluyor ve mektupları yazanların (‘Ne Evet Ne Hayır’ öyküsünde ise mektubu okuyanın) kişiliğini vermekte başarıya ulaşıyor.

Kitabın en başarılı öyküsü olan ‘Korkuyu Beklerken’de seçilmiş olan, birinci kişinin ağzından öyküleme biçimi ise, bir yanıyla mektup biçiminde yazılan öykülerle koşutluk gösterirken, bir yanıyla da tıptaki anlamıyla bir ‘Vak’a tablosu’ sergilemekte, yazarın eleştirel tavrını, okura da şaşırtma verme yöntemiyle pekiştirdiği izlenimini uyandırmaktadır.
Hemen bütün öykülerde abartmaya yaslanılıyor. Öyle ki bu abartmanın içeriği aktarmadaki önemine, başka bir söyle-şiyle, abartılanın aslında gerçeğin ta kendisi olduğuna dikkat edilmemesi, Oğuz Atay’ın gerçeklikle alışverişi olmayan bir yazar olduğu kanısına götürebilir okuru. Oysa fantezinin, düşselin, kurgusalın gerisinde hep gerçekçi kalan, eleştirisini çağın gerçeklerine yönelten bir yazar Atay.

F. Akatlı,
Kelimenin bütün anlamıyla yalnızlık biraz garipti.s.249

Kaynaklar:
Akatlı, Füsun, Öykülerde Dünyalar, Kırmızı Yayınları. İstanbul:2008 Sf.115-117
Atay, Oğuz; Tehlikeli Oyunlar, Bütün Eserleri/2 2. Baskı:İletişim Yayınları, İst. 1984
Video : http://www.canyayinlari.com/NewsDetails_CAN-YAYINLARI-2010-UBOR-METENGA-BULUSMALARI-ETKINLIK-GORUNTULERI_661.aspx

Hiç yorum yok: