12 Haziran 2017

Beyoğlu Sineması Son Kez mi Havlu Atıyor?


Beyoğlu'nun ve tarihi İstiklal Caddesi'nin değişen, zorla değiştirilen, betonlaştıkça Araplaşan, Araplaştıkça betonlaşan çehresi ve bu durumun eski müdavimlerinde yarattığı acı, malumunuz. Taze bir veri olarak 30'un üzerinde dükkan ve işletmenin kapandığı daha 1 saat önceki ekonomi bülteninde dinledikten sonra, aynı bültenin aslında Emek Sineması'nın yeni hali olan "Beyoğlu Grand Pera Cinemo"nun bir tanıtım-reklam-haberi olduğunu işitmem de ayrı bir acı oldu. (Yazı Beyoğlu Sineması'na dair olsa da Emek protestosundan bir fotoğraf ile başlamayı bu yüzden tercih ettim.  )


Ve bu haberin sadece 1 saat sonrasında Beyoğlu Sineması'ndan son çığlık geldi: Ülkemizin sinema sosyal medyası, Beyoğlu Sineması'nın resmi twitter hesabında bu sabah yayınladığı son ileti ile veryansın halinde!
Ağaçlarından sonra tramvayı da sökülen İstiklal Caddesi içim "O eski halinden eser yok!" nostaljik yakınmalarına uzuuuun zamandır can çekişen Beyoğlu Sineması da 30 Haziran'da kapanacağını açıklayarak yeniden, belki de bu sefer son kez katıldı!

Salonun bu açıklamasından sonra gerek sektörden isimler, gerek Beyoğlu'nun şimdiye kadar ki değişimine engel olamayanlar sinemaseverler üzüntülerini ve salonun dolmamasına  dair eleştirileri dile getirdiler. Çuvaldızı önce kendimize sapladığımız bu eleştiriler kısmen haklı da; benim dahi Beyoğlu Sineması'nda son seyrettiğim film - Blue- bu baharda İstanbul Film Festivali dönemindeydi. Daha çok gitmeliydik, daha çok 'Emek' vermeliydik belki de; ki şahsım adına seans seçerken hep ilk iş Gazi, Majestic, Beyoğlu, Atlas seanslarına bakarım öncelikle.

Beyoğlu Sineması, kendisine hayat veren Başka Sinema seçkisinde benim hali hazırda seyrettiğim festival filmlerine yer verdiği için pek çift dikiş gitmedim. Gitmek gerekirdi elbette ama Başka Sinema ile güç bulmaya çalışan Beyoğlu ve diğer bağımsız sinema salonları aynı filmi 3 kez seyretmekten de zevk alacak festival seyircisine tekrar tekrar hitap etmek için mi var? Adı üstünde 'başka sinema' "Kaldır kafanı zevksiz komedilerden ve Hollywood'dan biraz da buraya bak!" demek değil mi? Festival seyircisine, tercihini zaten bu filmlerden yapanlara, "3'er 5'er bilet alın, salona destek olun" demek gerçekçi değil, sürdürülebilir bir destek değil.

Haziran ve Temmuz biletlerini bir gaz tükettik diyelim, Eylül'deki personel SGK'sını nasıl yatıracaklar? Minimum her seansta kaç koltuk satılması gerekiyor ki bahsedilen temel ihtiyaçlar sorunsuz ödenebiliyor halihazırda yeterince zalimce vergi alan bu devlete?



Olması gereken mesela İstiklal Caddesi çevresindeki tüm öğrencilerin birleşip düzenli olarak Beyoğlu Sineması'na gitmesi olsa? Bu kültür ve zihin değişiminden, dönüşümünden bahsediyor olsak? Dumanı üzerinde yazdığım için biraz da kendi ergenlik yıllarımdan hareketle örneğin; Galatasaray Lisesi'nin öğrencileri, nargileciler yerine Beyoğlu Sineması'nda 17:00 seanslarını doldursa? Gittikleri filmlerden inceleme makalesi yazıp o makaleden not alsalar mesela? Zira bu ülkede kitap okumak dahil kültürel herhangi bir aktiviteyi nota bağlamazsanız kimse 'seve seve' yapmaz! Böyle bir edebiyat dersini arzu etmek, düşlemek hala lacivert romantizmler mi? Belki de o 17:00 seansında ömründe ilk kez bir Avrupa filmi seyredecek o genç dimağlar? 10 sene sonra 'ben bu filmi ilk kez perdede seyretmiştim' diyecekler?

Beyoğlu Sineması'nı da kaybediyorsak ciddi ciddi, sorun kapısında 1 saatten fazla festival kuyruğu bekleyen, yer olmadığı için merdivenlerinde sıkışıp seyreden kuşak değil. Zira o kuşak Taksim ve ardından İstiklal Caddesi bu hale gelmesin diye yedi o ölümcül gazları bundan tam 4 sene önce.
İnsanlar sponsor bulamıyoruz diyor, kemik 500-600 seyirci iki ayda tüm biletleri alsa da yetmez...

Olan biten boyumuzu ve sinema sevgimizi çoktan aştı, aşıyor... Bireysel sızlanmak yerine daha kitlesel, gerçekçi çözümler bulunmalı. Check'inlerde nostaljik fotoğraflarda kalmaman dileği ile Beyoğlu....




Fotoğraflar: Duygu Kocabaylıoğlu Arazlı

Hiç yorum yok: