15 Ekim 2008

"Blog Action Day 08: Poverty"- Türkiye'deki Kaçak-Göçmen İşçiler / ILLEGAL MIGRANT LABOUR FORCE IN TURKEY



“15th October Blog Action Day” organizasyonuna Limonluk olarak biz de katılıyoruz. Ve dünyadaki fakirliğe, emeğin sömürüsüne dikkat çekmek için, ekonomik krizlerin her daim en alt ve orta gelir düzeyindekilere ödetildiği bu “düzende” (!) global değil, daha mikro bir örnekle bu eylem çağrısına uyuyoruz.


İncelememin konusunu, eski komünist rejimlerle yönetilen Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinden, kısmen Rusya, Ukrayna, ve Romanya’dan Türkiye’ye 1 aylık turistik vizeyle gelip, burada aylarca hatta yıllarca kaçak ikamet eden ve çalışan insanlar oluşturuyor. Onlar göçmen statüsünde değil, çünkü Türkiye’ye göçüp, yerleşmek gibi bir niyetleri yok. Tek istedikleri ülkelerinde yaşanan ekonomik sıkıntılardan dolayı girdikleri borçları Türkiye’de daha iyi şartlarda çalışıp, daha iyi kazanarak kapatmak ve bir an önce ailelerinin yanına dönmek. Hiçbiri siyasi mülteci değil. Onlar için Türkiye’de zor şartlar altında da olsa aylık 500-600 YTL kazanmak, ülkelerine göre oldukça iyi bir gelir.

Komünizmin çalışabilen her bireye iş sağladığı sosyalist yaşam tarzını bugün eskilerde anı olarak hatırlayan Türkmen, Kırgız, Kazak ve Özbek vatandaşlar Türkiye’de artık iyiden iyiye örgütlenmiş bir sistemle kaçak ve elbette ki sigortasız çalıştırılıyorlar. Nasıl ki Türk vatandaşlar için bir gelişmiş bir Avrupa ülkesinde ya da Amerika’da kaçak çalışmak umut dolu bir hayalse, aynı durum tüm bu kaçak insanlar için geçerli. Belki Türkler ‘soydaş’ mantığına dayanarak daha insaflı davranıyorlar gibi düşünebilirsiniz; fakat kesinlikle yanılırsınız. Tam tersine paraya ihtiyacı olan, işe muhtaç bu insanların bu durumları fırsat bilinip, bazı uyanıklar için köşeyi dönme yolu olarak görülüyor.

Peki nasıl?
Bahsi geçen ülkelerden gelen/getirilen kadınların pek çoğu temizlik ve evlerde bakıcılık yaparak aylıklarını kazanmaya ve borç ödemeye çalışıyorlar. Alımlı Ukrayna ve Rus kadınlarının ise hangi sektöre (!) sürüklendiği malum. Kadın ticareti başlı başına bir meseleyken, durumları onlara nazaran görece daha iyi olan temizlikçiler ve hasta bakıcılar farklı sömürü tekniklerine (!) maruz kalıyorlar.
Öncellikle bu kadınlara evlerde iş bulan aracılar her seferinde ve her farklı iş için 1 aylıklarını komisyon olarak gasp ediyorlar. Dedik ya sektör bu, tabii kim kime bedava iş bulur değil mi? Gitti bir aylık. Bir aylık maaş da zaten başarabilirlerse dönüş için yol/uçak parası. Daha baştan 2 aylık çalışma kayıp.
Bu arada tüm bu kaçak çalışmaların ve ikametgahların önüne geçilmesi için aylık vizeler uzatılmıyor; vizenizin geçtiği her ay için ya yabancılar şubesine 100 YTL gibi bir ceza ödüyorsunuz, ya da tek kalemde ikamet cezası ödeyip pasaportunuza “5 yıl süreyle bir daha giriş yapamaz” ibaresi vurulmasına razı oluyorsunuz.

Eğer biraz safsanız, Türkiye’ye ilk gelişinizse, sizi getiren şirketten de (evet, bu insanları şirketler toplayıp getiriyor) tanıdığınız yoksa Türkçe’yi henüz çat-pat konuşuyorsanız sömürü kargaları için bire bir biçilmiş kaftansınız. Bir işinizi halletmek için insanlık gereği yapılması gereken bir yardıma bir haftalık emeğinizi kaptırmanız gayet olası. Her yerde komisyoncular pusuda bekliyorlar zira. “Ben senin yerine o işi hallederim, ama sana 150 kağıda patlar.” Emniyet, konsolosluk, iş bulma, bilet, havaalanına ulaşım, vize işlemleri… Ve nerdeyse geldiğine geleceğine pişman olacak olan emekçiler…

Bütün bunları yarı yatalak olan 90 küsur yaşındaki üst komşum sayesinde biliyorum. Daha doğrusu ona bakmaya gelen zavallı Türkmen, Özbek, Ukraynalı kadınlar sayesinde öğrendim. Dahası birazdan vereceğim örnekler çok uç gelebilir fakat çalışmaya muhtaç bu kadınlara nasıl davranıldığını, nasıl bir emek sömürüsü olduğunu sıralamak istiyorum. Öncellikle şu noktayı belirtmek isterim ki, sıralananlar genel bir kanı değil, sadece en kötü, en uç örnek üstünden gözlemlenmiş durumlardır. Üst komşum olmasından utandığım kadın gerçekten öyle merhametsiz bir insan ki, tüm bu olumsuzlukları bir Türk bakıcıya da yapabilirdi; fakat bu kadınların paraya ihtiyacı olduğunu bildiği için ve ödediği ücrete kendisine hiçbir Türk bakıcının bakmayacağının farkında olduğundan dolayı çirkefliklerini sürdürmekte ve verdiği maaşı öne sürerek kendini haklı görmekte inat etmektedir.
Gelin zaten fakir olan bu insanlara yapılan emek sömürüsünü, 2008 yılında yaşanan gerçek köleci anlayışı görün :

Maaş sadece 600 YTL, izin günü yok + izin parası da yok.
Evin temizlikten yemeğe; hanımın kişisel bakımından, yataktan/koltuktan ayağa kaldırılıp, oturtulmasına, ve evin alışverişe kadar her işini yapan kadınların evde pişen yemekten normal porsiyon yemeleri yasak. Her yemekten en fazla iki yemek kaşığı yiyebiliyorlar. Bunun yanı sıra buzdolabındaki her yiyecek adet ile sayılıyor, evin hanımı her yediği şeyi listeleyip, üstünü çiziyor. Onun ayırdığı ve kendi takdiri kadar uygun gördüğünden başka, kadınların herhangi bir şey yemesi yasak. Ancak kendi parasıyla alışveriş yaparsa karnını doyurabilir.
Evdeki şekeri, çayı kendileri için kullanmaları yasak.
İyi damacana suyundan içmek yasak; kadınlar musluktan su içiyor.
Ev telefonunu kullanmaları elbette ki yasak.
Terlikle halıya basmaları, koltuklara oturmaları yasak. Kadınlar yere çömeliyor, dolap dibine ilişiyorlar.
Şofbeni biraz sıcağa getirip sıcak banyo yapmaları yasak, çok elektrik gidiyormuş.
“Hanım” odada değilse bile televizyon seyretmeleri yasak.
Market ve telefon etmek dışında uzağa, herhangi bir yere gitmeleri yasak.
Kendi sabunlarını kendileri alacaklar.
Evde demirbaş herhangi bir şey kırılıp, bozulursa onarım parası kadından kesiliyor çünkü o kullanıyormuş evdeki eşyaları! İnsan yerinden kendi başına kalkamayacak kadar kötürüm olup, bu kadar merhametsiz olabilir. Musluk bozulursa, buzdolabı arıza yaparsa kadın ödeyecek! Çünkü hanımefendi kalkıp kullanmıyor ev eşyalarını, kadınlar kullanıyormuş! Köle gibi davrandığı kadınlar bu koşullarda ona hizmet vermek için kendi evinin eşyalarını kullanıyorlar ve 50 yıllık eşyalar ellerinde kalırsa vay hallerine! Bu eşyalara hanımefendinin her gün oturduğu açılır kapanır koltuk ve işitme cihazı dâhil; çünkü o işleri de kadınlara yaptırıyor.


Gerçekten akıl alacak gibi değil, bu liste daha da uzayıp gidebiliyor çünkü. Dediğim gibi bu paragöz, Moliere’in Cimri’sini mumla aratacak nitelikte olan bir kadının evine gelen çalışanlara genel davranış biçimi. Evine her Türkmen ya da Özbek çalışan alan insanların bu tarzda davranmadığını umuyorum, ummak istiyorum. En azından üst kata gelip de, hemen kaçan çalışan kadınlardan öyle olmadığını duyuyorum. Üstelik bu emek sömürüsü İstanbul’un en zengin semtlerinden birinde, Nişantaşı’nın göbeğinde yaşanıyor. Başka söze hacet bulamıyorum.
Fakat ne kadar farklı olursa olsun, ülkelerindeki fakirlik ve borçları yüzünden Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinden, Ukrayna, ve Romanya’dan Türkiye’ye gelen kaçak vatandaşlar oluşturdukları bu sektörle (!) köşeyi dönmek isteyenlere fırsat sağlıyorlar. İşte size bazı komisyon rakamları:

İş bulma, değiştirme = 1 aylık maaş (400-500 YTL)
Bilet aldırmak = 45-50 YTL
Havaş (10 YTL) veya IETT otobüsü (2 ytl 60 kuruş) ile gidilebilen Atatürk Havaalanına ‘ben sen götürürüm’ ile gitmek = 80 YTL
Havaalanında Check-in ve vize işlemini hallettirmek= 70-100 YTL
İngilizce bilmiyorsanız ki bu ülkelerden gelen insanların ortak dili Rusça; genç ve uyanık değilseniz ve herkesi kendi ülkenizden vatandaşı yurtdışında gördüğünüzde kendiniz gibi iyi niyetli sanıyorsanız vay halinize!
Bu emek sömürüsünü gerçekleştirenler kadar ‘insanlığa saygısız’ olmadığımdan dolayı isim açıklamayı uygun bulmuyorum; ama verdiğim detaylarla kendilerini tanıyanlara rezil olmalarını diliyorum sadece.

15th October Blog Action Day organizasyonu için fakirliği konu alan ne yazabilirim?” diye düşünüyorken, burnumun ucundaki bu konunun pek çok insan tarafından bilinmeyen detaylarını ortaya dökmenin hem bir blogger, hem de bir online yayıncı adına boynumun borcu olduğunu fark ettim. Elbette bu yazıyı İngilizce kaleme alsam daha etkili olabilirdi, daha çok insana ulaşabilirdim ama çalışmaya gelen bu kadınları, bu durumlara düşürenler öncellikle kendi ülkelerinde kendi vatandaşlarına rezil olsunlar istedim. Eğer biraz insanlıkları ve utanmaları kaldıysa…

Hiç yorum yok: