16 Ekim 2008

Dağlarca'yı Kaybettik...


Bir çınar daha devrildi..
İnsanın inanası gelmiyor; bu kadar arka arkaya, bu kadar hızlı edebiyat devleri bir bir göçüyor öte tarafa...


Fazıl Hüsnü Dağlarca'yı dün, yani 15 Ekim 2008 çarşamba günü Türk Edebiyatının yüreğinden çok uzaklara uğurladık.. Hastaydı biliyorduk; hayli de yaşı vardı, bunu da biliyorduk; ama kaç yaşında olursa olsun bir şairin ölümüdür en çok dokunan yüreğe...
Şiirin satırları arasından bir yıldız kaydı, tutabilene aşk olsun..Türk edebiyatının başı sağ olsun...

Cumhuriyet döneminin önde gelen şairlerinden olan Fazıl Hüsnü Dağlarc 1914 yılında İstanbul'da doğdu. Subay olan babasının mesleğinden dolayı ortaokulu bitirinceye değin hemen her sınıfını ayrı il ve ilçelerde okudu. Ortaöğrenimini Kuleli Askeri Lisesi'nde (1933), yükseköğrenimini Harb Okulu'nda (1935) tamamlayarak orduya katıldı. Önyüzbaşı rütbesindeyken kendi isteğiyle askerlikten ayrıldı (1950); kısa bir süre Basın-Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğü'nde çalıştı. Daha sonra İstanbul'da, Aksaray'da Kitap adlı bir kitabevi açtı (1959). Yayımcılık da yaptı, Ocak 1960'la Temmuz 1964 arasında Türkçe adlı aylık bir dergi çıkardı (43 sayı). 1970'te kitabevini kapattı, yalnız şiirle uğraşmaya başladı. Uzun yıllar yönetim kurulu üyesi olduğu Türk Dil Kurumu'nun 12 Eylül 1980 askeri müdahalesinden sonra kapatılması üzerine, arkadaşlarıyla birlikte Türk Dili Dergisi'ni çıkarmaya başladı (1987).




Yayımlanan ilk edebiyat ürünü Yeni Adana gazetesinin düzenlediği bir yarışmada birincilik kazanan bir öyküydü (1927). "Ya..ıslayan Ömür" adlı ilk şiiri ise 1933'te İstanbul dergisinde çıktı. Kuleli'de öğrenciyken, yayımlanmamış şiirlerinden oluşan Bahçeler adlı şiir defteri, Yusuf Ziya Ortaç ile Faruk Nafiz Çamlıbel'in, dergilerdeki ilk ürünleri de Peyami Safa'nın dikkatini çekmişti. Bundan sonra şiirleri Varlık (1934-72), Kültür Haftası, Yücel, Aile, İnkılapçı Gençlik, Yeditepe, Türk Dili, Yenilik, Vatan, Çağrı, Türkçe, Ataç, Türk Yurdu, Yön, Devrim gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı.



Dağlarca'nın ortaya çıkışı hece şiirinin tıkandığı yıllara rastlar. İlk şiirlerinde Necip Fazıl Kısakürek'in etkisi altındadır. Havaya Çizilen Dünya'daki (1934) parçaların çoğunda bu etki açıkça görülür. Gene de Dağlarca daha ilk yazdıklarında şiirsel ağırlığı, kendine özgü ve o güne değin çağdaş Türk şiirinde görülmemiş bir yana kaydırmayı bilmiştir. Necip Fazıl'ın evren içinde olmasına karşılık, o daha çok doğa içindedir; nesneleri bir çeşit somut nesneyle algılar. Havaya Çizilen Dünya Türk şiirine yeni bir hava, yeni bir ruh kazandırma girişiminin de habercisidir. Ama o dönemde şiirde geniş ölçüde etkili olan Orhan Veli ve arkadaşlarının getirdikleri yenilikler genç şairler için büyük bir esin kaynağı olmuş, bu nedenle Dağlarca'nın şiiri bir kan dolaşımı yaratamamıştır. Öte yandan Dağlarca, şiirinin bu ilk evresinde yüksek bir dil beğenisine de ulaşmış değildir.



Dağlarca'nın asıl şiiri, büyük bir yapı kurma çabasına giriştiği Çocuk ve Allah (1940) adlı kitabıyla başlar. Onun bundan sonraki gelişimi "sezgi" ve "us" dönemleri olmak üzere iki ayn evrede incelenebilir. Havaya Çizilen Dünya, Çocuk ve Allah, Daha (1943), Çakırın Destanı (1945), Taş Devri (1945) birinci dönemin yapıtlarıdır.
İkinci dönem Âsû (1955) ile başlayıp Dağlarca'nın günümüzdeki şiirlerine kadar sürer. 1949-55 arasındaki kitaplar da bir geçiş döneminin özelliklerini taşır: Üç Şehit¬ler Destanı (1949), Toprak Ana (1950), Sivaslı Karınca (1951), Anıtkabir (1953), İstanbul Fetih -Destanı (1953).



Sezgi döneminde Dağlarca'nın kendine özgü bir dil yarattığı ve onun içinde dönüp durduğu izlenir. İnsanı Tanrı'ya, Tanrı'yı da biyolojiye yaklaştırmaktadır. İnsanların ortak destanını mı, yoksa doğanın metafiziğini mi yazmayı amaçladığı belli değildir. Karanlıkta önünü ardını görmeden, ama güvenle ilerlediği sezilir.
Asu'daki şiirlerde, Dağlarca'da güçlü bir Türkçe tutkusunun başladığı görülür. Bundan sonra dilde anlaşma kavgasına katılmış, şiirinde de bir dilci tavrı göstermiştir. Bu da onu zorunlu olarak sezgiden kopararak usun ağır bastığı bir şiire yöneltmiştir. Bu değişim süreci içinde, Dağlarca'nın şiirsel araçları hiç değişmemiş, buna karşılık us döneminin ürünlerinde {Batı Acısı, 1958; Özgürlük Alanı, 1960; Vietnam Savaşımız, 1980) siyasal ve evrensel temalar öne çıkmıştır.



Dağlarca 1970'ten sonra büyük ölçüde çocuklar için şiirler yazmaya yönelmiştir: Kuş Ayak (1971), Arkaüstü (1974), Yazıları Seven Ayı (1980). Bunlarda yaşama sevinci, dünya birliği özlemi temalarına ağırlık ver¬miş ve naif bir duyarlık yaratmak istemiştir.
Şiirleri birçok dile çevrilen Dağlarca Çakırın Destanı'ndaki bir şiiriyle 1946 CHP Şiir Yarışması'nda üçüncü olmuş, Âsû'yla 1956 Yeditepe Şiir Armağam'nı, Delice Böcek'le (1957) 1958'de TDK Şiir Ödülü'nü ve Milli Talebe Federasyonu'nun Turhan Emeksiz Armağanı'nı (1966), 1973 Arkın Çocuk Edebiyatı Yarışması'nda üç şiiriyle Yarışma Üstün Onur Ödülü'nü kazanmıştır. 1977'de Horozca, Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü'nü Peride Celâl'le paylaşmıştır. Dağlarca 1967'de de Uluslararası Şiir Forumu (Pittsburg, ABD), tarafından yaşayan en iyi Türk şairi, 1974'te Milliyet Sanat Dargisi'nce yılın sanatçısı seçildi. Yugoslavya'da yapılan 13. Struga Şiir Şenliği'nde Altın Çelenk Büyük Ödülü'nü (1974) kazandı. Dağlarca en son 1977 yılında Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü'ne layık görüldü.

Diğer önemli eserleri: İstiklal Savaşı, Samsun'dan Ankara'ya (1951), İstiklal Savası, İnönü'ler (1951), Mevlânâ'da Olmak (1958), Hooo'lar (1960), Cezayir Türküsü (Fransızca, İngilizce, Arapça çevirileriyle, 1961), Aylam (1962), Türk Olmak (1963), Yedi Mehmetler (1964), Çanakkale Destanı (1965), Dışardan Gazel (1965), Kazmalama (1965), Yeryağ (1965), Açıl Susam Açıl (çocuk şiirleri, 1967), Kubilay Destanı (1968), Haydi (1968), 19 Mayıs Destanı (1969), Vietnam Körü (1970), Hiroşima (Fransızca, İngilizce çevirileriyle, 1970), Malazgirt Ululaması (1971), Kınalı Kuzu Ağıdı (1972), Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1973), Yanık Çocuklar Koçaklaması (1976), Hollandalı Dörtlükler (1977), Koşan Ayılar Ülkesinde (1982).
işiboy (1985), İlk Yapıtla 50 Yıl Sonrakiler (1985), Takma Yaşamalar Çağı (1986), Uzaklarla Giyinmek (1990), Dildeki Bilgisayar (1992), Oyun.



KAYNAK: ANA BRITANNICA Kültür Ansiklopedisi, 1987; cilt:6 sf: 551
Fotoğraf: Ara Güler
Türkçe'nin çınarının ardından, bir başka üstadın, Ataol Behramoğlu'nun neler anlattığını aşağıdaki haberden dinleyebilirsiniz...



Video kaynak: ntvmsnbc.com

KATILDIĞINIZ

Sevdiğini bir kez görenlerin toplantısı vardı

Bakışları büyümüş
Aramaktan
Kolları büyümüş
Uzanmaktan
Seslen büyümüş
Çağırmaktan
Soluklan büyümüş
Oflamaktan
Düş görmeye benzer
Varla yok arasında
Deniz altında yüzmeye benzer
Suların karanlığı arasında
Eskiden doğmaya benzer
Yalnızlıklar arasında
Gövdesinin yarısını yitirmeye benzer
Yüz milyon çıplak arasında
Sevdiğini bir kez görmez ki
Ağaçlar bile
Sevdiğim bir kez görmez ki
Gemiler bile
Sevdiğini bir kez görmez ki
En uzak yıldızı görenler bile

Bakışı çıkakalır
Yüzünde
Özlemi durakalır
Avuçlarında
Yaşaması durakalır
Sevdiğini bir kez görenlerin


Berfin Bahar 98, Nisan ( YKY 2006 Şiir Yıllığı'ndan alınmıştır.)
Fotoğraf: Duygu Kocabaylıoğlu



Güle güle üstad..Güle Güle..

Dipnot: Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın naaşı 20 Ekim pazartesi günü Kadıköy Belediyesi tarafından düzenlenecek olan törenin ardından öğlen namazını mütakiben defnedilecektir.





Hiç yorum yok: