20 Temmuz 2007

Bir Demokrasi Sınavı ve Türkiye’nin İmajı

Merhabalar!
16-Temmuz-22Temmuz haftasının Tortusu kaçınılmaz olarak milletvekili genel seçimleri. Hem seçime gidiş süreciyle, hem seçim propagandaları süreciyle rengarenk bir seçim havası yaşıyoruz haziran başından bu yana. Mazotu 1 YTL’ den verenler mi istersiniz, hamileliği 3 aya indirenler mi? Yoksa, daha da vahim olarak, bir sonraki dönem iktidara gelirse, ülkenin hazır sermayelerini satmaktan başka neyin istikrarını garantilediğini bir türlü anlamadığımız iktidar partisinin “çemkirme” üslubu üstüne kurduğu seçim kampanyası mı istersiniz? Bir yandan ’80 öncesi eski Marksist bağımsızlarla yeniden şekillenme gayreti gösteren sol, diğer yanda bıçak gibi yükselen faşist milliyetçilik…

İçerden manzara özetle böyleyken, yurtdışından birileri bizi izlemeye geliyor! Hatırlatırız, Irak’ın işgalinden sonraki ilk seçimlerde, yığınla AB gözlemcisi, parlamenteri , vesairesi Irak’ta seçim noktalarına akın etmişlerdi. “Acaba bunlar kendi kendilerine doğru düzgün seçim yapabilirler mi, yapamazlar mı?” diye bakmak için.. Onur kırıcı, evet. Şimdi de biz ağırlıyoruz aynı efendileri, doğru seçip seçmediğimizi onaylasınlar diye..
Peki, yazılı basında halimiz nedir? Amerikan’ın en popüler gazetelerinden New York Times’ın 20 Temmuz 2007 tarihli internet baskısında, pazar günkü seçimleri Türkiye’nin genel bir portesini vererek aktarmaya çalışan bir haber-makale gözümüze çarptı. (Çarpmamasının imkanı yok, zira “world” başlığının ilk sırasında bu haber başlığı dalgalanıyor.) Haber-makale gibi bir kategoriyi biz uydurduk çünkü, içinde dozu fazlaca kaçmış yanlı yorum var, ama bir yandan da “bize yabancılar” için haber niteliği de taşıyor.
Orijinal metne şu adresten ulaşabileceğiniz haber, özetle okuyucularına Türkiye hakkında şunları söylüyor: 84 yıldır birbirine ayrılmaz şekilde 3 kutsal terim ile - ordu, cumhuriyet ve onun kurucusu Mustafa Kemal Atatürk- tanımlanan 73 milyonluk modern Türkiye, bu Pazar ki parlamento seçimlerinde ciddi bir değişimin eşiğinde. Liberal Türkler hakim laik elit kesime ve onun asıl destekçisi orduya sırtlarını dönerek, dini politikacılara ve yeni bağımsız adaylara oylarını vermeyi planlıyorlar. Bu görüşe göre, geçtiğimiz yüzyılın Müslüman kadınların baş örtüsünü kamu binalarında yasaklayan ve farklı etnik kimliklerin kendilerini ifade etmelerini engelleyen katı kuralları geride bırakılmalı.”
Yazının ilerleyen paragraflarında AKP milletvekili adaylarının (tek tek isimleri verilerek) bu sözüm ona yasağa karşı demokrasi yanlısı söylemleri aktarılmış; ve asıl demokrasi sorunun baş örtüsü değil, ordunun siyaset üstündeki varlığı olduğu vurgulanmış. Bu noktanın altına da ordunun geçmişte siyasete 4 kez müdahale etmesi ve nisanda yayınlanan e-muhtıra da eklenmiş. Türkiye’nin ilişkilerinde en etkili konumlarda laik üst sınıf diplomatların, yargı mensuplarının ve ordu mensuplarının 1940’tan beri varolduğu dile getirilirken, karşılarında alt ve orta sınıftan destek gören dini politikacıların durduğu belirtiliyor; ve son 10-20 yılda bu din ağırlıklı partilerin tabanlarının ekonomik ve sosyal statü olarak değiştiği özellikle vurgulanıyor. Bu değişimin örneği de motosiklet kullanan, alışveriş merkezlerinde gezen başörtülü Müslüman kadınlarmış. Oldukça ilginç, vurucu, şaşırtıcı (!) bir sosyal tespit gerçekten. Bir diğer örnek de, başörtüsü takan kadınların kendi yaşıtı olan ama başörtüsüz (!) kadınlardan daha kültürlü olması üstüne verilmiş : başörtülü kadınların daha büyük çoğunluğu Marx dendiğinde Alman düşünürü hatırlarken, başörtüsüzlerin (!) daha büyük çoğunluğunun aklına Marks & Spencer geliyormuş. Gel de sosyal tespitten, sosyal tespit beğen…,
Yazı AKP’ den demokrasi vecizeleriyle devam ediyor ve ilginç bir şekilde Cumhuriyet gazetesinin ve Radikal Gazetesinin reklam filmlerinin karşılaştırmasına geliyor. Radikal gazetesinin “Orijinal Demokrasi” adlı reklam filmi övülürken (ki bu haklı bir övgü kanımızca), Cumhuriyet’inki korkutma politikası üstüne kurulmuş ve ülkeyi asıl meselelerinden uzaklaştıran, statükocu görüşün temsilcisi bir reklam olarak yorumlanmış.
Yazıda sonlara doğru farklı ve akademik bir görüş olarak, tek bir satır cümleyle Ankara Üniversitesi’nden bir akademisyenin, dinin Türk toplumunda ve sosyal yaşantıdaki yerini ifade eden sözlerine yer verilmiş. Ve devamında, bu demokrasi (!) yanlısı haber-makale, ciddi bir AKP propagandasıyla aday milletvekilinin, “AKP Türkiye’nin gerçeğidir, Türklerin bunu kabul etmesi gerekir, ben partinin değişen yüzüyüm,” sözleriyle bitiyor. Size haberin yanında yer alan fotoğraf galerisinden, gözümüze çarpan iki fotoğrafı alt metinleriyle birlikte burada sunmak istiyoruz:

“Başörtülü Müslüman kadınlar, kendilerine kamu binalarını yasaklayan Atatürk’ün posterinin yanından geçerken.”

“Özellikle erken dönem Türkiye yasalarının dışladığı başörtülü kadınlar artık alışveriş merkezlerinde, motosikletlerin üstünde ve araba kullanılıyorlar, ve onlara karşı duran kanunların çoktan modası geçmiş görünüyor.”
“Çarpıtmanın hası ancak bu kadar olabilirdi!” diyor, ve New York Times muhabirlerini bu üstün demokrasi başarısından dolayı kutluyoruz. Mustafa Kemal Atatürk, bu satırların yazıldığı Amerika’dan daha önce Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanıyan, onu köreldiği köşesinden çıkartıp insan yerine koyan Atatürk, başörtülü kadınlara kamu mekanlarını yasaklamış?! Mustafa Kemal Atatürk?
Modernleşme hareketinde biçimciliği eleştirebilirisiniz, bu başka bir konudur; fakat kadınlara herhangi kamusal bir mekanı yasaklayan kanunlar çıkartılmamıştır. Hastane kamusal mekan değil mi? Hangi hastaneden içeri girip, fiş almaya giden başı örtülü teyzenin örtüsüne karışılmış şimdiye kadar? Hangi doktor bakmayı reddetmiş? Hangi adliyede başörtülü kadın davaya alınmamış, hangisinde dinlenmemiş? Sivil alanda, sadece eğitim kurumlarında uygulanan bir uygulamayı köşe bucak, her sokağa mal edip, “başörtülü kadınlar artık alışveriş merkezlerinde.” ne demek? Her ülkenin kendi iç mevzuatında, devlet daireleri için kılık kıyafet kararnameleri vardır; beğenirseniz, beğenmezsiniz, memuriyet için uyulması gereken bir takım zorunlu kurallar vardır. Kılık kıyafet yönetmenlikleri de bu kurallardan biridir. Bunları söylerken aptallara konuşuyormuşum gibi hissediyorum, ama bu kadar ciddi bir gazeteden, bu kadar saptırılmış yorumlar ve sözüm ona sosyal tespitler gerçekten kabul edilir cinsten değil. ,
Kısacası New York Times muhabirini okuyan bir Amerikalı, Türkiye’de kendisini laik olarak tanımlayan insanları gayet faşist, anti-demokratik, başörtülü kadınlara da marstan gelmiş muamelesi yapan statükocular olarak düşünebilir ve buna inanabilir.
Böylece, sözlerimizin başına dönecek olursak birilerinin biz acaba doğru mu seçiyoruz, yoksa elimize yüzümüze mi bulaştırıyoruz? diye bakmaya gelmesi, normal bile durabiliyor…
Bu tabloya bakarak “hepimizin sonu hayır olsun” demek ne kadar mümkün bilinmez ama, sön söz olarak: hayırlı seçimler Türkiye. Demokratik Oy Hakkını Kullan!

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Yazı gerçekten var olan durumu mükemmel özetlemiş, uzun zamandır okuduğum en güzel gözlem yazısı. Ancak yazının sonunda var olan ifadelerin bir kısmında tam zıttının düşünüyorum. Ben marjinal sol görüşte olan ve kendi laikliğinden şüphe etmeyecek bir insanım. Ancak uzun süredir laik olduğumu söylemeye utanıyorum. böyle bir yer geldiğinde susup sinmeyi tercih ediyorum. Çünkü evet, artık ortaya atılıp “ben laik bir insanım” diyen tiplemelerin ezici çoğunluğu aydın-sol cephe görüntülü gayet faşist, diğer olan herkes ve herşeye marslı gibi bakan statükocular. Ve sırf bunlardan tiksindiğim için ekndi kendimi inkar etmek üzereyim. dün seçimi atlattık ve söylemleri son zamanlarda neredeyse aynılaşan 80 lere kadar kanlı bıçaklı 2 grup olan MHP ve CHP nin kazanmadığına çok sevindim. Fakat bu sevinç diğer yandan AKP yi akladığı içinde çok üzüldüm. İşte böyle karışık ve ağlanacak bir haldeyim :D
(Bu yorum önceki versiyonumuzda 23 Temmuz 2007, 15:50 tarihinde yayınlanmıştır.)

Adsız dedi ki...

100 senede 4 darbe,asılan başbakan ve 2 bakan, sayısız işkence ve siyasi idam,faili meçhul cinayetler. Gerçekten demokratik bir ülke mi Türkiye?
Farkında mısınız, 60 olaylarını başlatan adam, son 5 seneye kadar Türkiye’yi topa tutan adam, Türkiye’nin AB’ye katılımının “katılımı” oylanırken, 2 elinde Türk bayrağı sallıyordu. Daniel Cohn-Bendit…
Birçok demokratik adım atıldı. Neden CHP,DSP gibi “sol” geçinen, aslında statükocu olan partiler yapmadı bunları?
Maalesef doğru, başı kapalı kızlar daha zeki ve daha çok okuyor. Maalesef diyorum, çünkü ben ateistim ve sevgilimin hem sütun bacaklı ve mini etekli, hem de zehir gibi olmasını istiyorum. Ama burası İsveç filan değil. Yobaz,takunyalı filanda değilim, hatta agnostiğim (ateist değilim,çünkü o da aslında bir inanç!)
(Bu yorum önceki versiyonumuzda 22 Temmuz 2007, 06:00 tarihinde yayınlanmıştır.)