6 Ağustos 2007

Işık ve Rengin ülkesi; Kırmızı Fas

Her kapalı kapının ardında büyüleyici bir dünya barındıran, 'kırmızı şehir' Marakeş, coğrafyalarına uğrayan kültürleri ve renkleri harmanlamış. renklerin en parlağı, en yoğunu bu ülkede sanki, Fas, ışık ve rengin ülkesi...

Fas, ışığın ve rengin ülkesi


Sahra çöllerinin sıcak kumundan Akdeniz'in ferah mavi sularına uzanan Fas'ı tanımlayacak en iyi iki kelime: renk ve ışık. Fas, zamanın durduğu bir ülke. Geri kalmış değil, aksine zamansız. Gündüzleri kavurucu bir güneşle, geceleri binlerce mumla aydınlanan bol ışıklı bir ülke. Her kapalı kapının ardında büyüleyici bir dünya olduğunu bildiğiniz, penceresiz evleriyle içine kapanık ama bir o kadar da ferah. Tek rengin çöllerdeki kum rengi olduğuna inandıran ama içinde binbir renk barındıran zenginlikte. Ardarda kemerli kapıların sizi başka dünyalara götürdüğü, yerlerinden duvarlarına, mobilyalarından tavanlarına kadar her yerde karakterini belli eden bir dünya.

Binlerce yıllık bir kültürün, 11 değişik dilin, binbir çeşit insanın ve rengin yaşadığını bildiğiniz ve hissettiğiniz bir ülke Fas. Bembeyaz 'cellaba'larının altında sarı 'babuş'larıyla tekdüze olmadıklarını fark ettiren yerlileri ile sadece şehirlerinin değil insanlarının da renklerini yansıtan bir ülke. Binlerce yıllık bir geçmişte Akdeniz, Afrika ve Arap kültürünü harmanlayarak gelmiş bugünlere.

Fas, binlerce yıllık tarihinde, coğrafyalarına uğrayan her kültürü içinde barındırıyor. Afrika, İspanyol ve İslam kültürünün karışımı Berber'ler, Araplar ve Fransızlarla birleşiyor ve sanatı, coğrafyası ve stili ile benzeri olmayan bir kültür. Fas deyince çoğumuzun aklına romantik film kareleri geliyor, Casablanca'nın beyaz evlerinde yaşanan kareler. Bir yandan 'Emperyal şehirler' olarak anılan Rabat, Marakeş, Kasablanka'da sultanların geçmiş yüzyıllardaki hayatı sürüyor. Diğer yandan çöllerde göçebelerin gecelik konaklama yeri olan çadırlarda yaşanıyor. 1001 gece masallarında yaşarmışçasına geçiyor zaman bu evlerde. Fas'ın kendine özgü stili ve renkleri ise işte bütün bu hikayelerin harmanlandığı apayrı bir dünya.

1. Toprak rengi yapıları kumaşçılar çarşısında kuruyan canlı iplikler renklendiriyor. 2. Ben Youssef Medresesi rengarenk zilij'leriyle Fas'ın sıcak havasını yansıtıyor. 3. Baharatçılar çarşısında renkli kuru çiçekler.

Fas gezimiz, surların hemen dışındaki Sofitel otelden yürüme mesafesinde, Fas'ın farklı damak kültürüne uygun olarak, öğle yemeği ile başlıyor. Tipik bir Fas yemeği yemek için Al Fassia çok uygun. Karamelize balkabağı ve tavuklu tagine, üzümlü ve nohutlu kuskus, tabii ki ardından nane çayı, denemeniz gerekenler arasında. Marakeş, kırmızı şehir olarak biliniyor. Evlerin duvarlarında bu toprak kırmızısından başka renk kullanmak yasak. Marakeş'in sıcak öğleninde, bizden başka yürüyen yok. Surların içinden Medina'ya giriyoruz, Marakeş'in en büyük camisi Koutoubia'nın bahçesinde mola veriyoruz. Koutoubia, köşeli ve büyük minaresiyle, gezimiz boyunca bize yolu gösteriyor aslında. Kıyamet Meydanı anlamına gelen Jemaa el-Fna meydanının içinden Souk'lara, labirent çarşılara giriyoruz. Souk ürünlere göre gruplanmış: baharatçılar, babuşcular (ayakkabıcılar), dericiler, kumaşçılar... liste uzayıp gidiyor. İlk gidişimiz olduğundan pek birşey anlamadan duraklayarak geziyoruz. Haritamız olsa da bir işe yaramıyor, sokakların ne adı yazıyor ne de bir yön göstergesi var. Girdiğimiz daracık sokaklarda nereye çıkacağımızı bilmeden büyülü dünyalara dalıyoruz. Her renk var, morlar, kırmızılar, turuncular, maviler... Etraf nane ve binbir baharat kokuyor. Bir şehirde kaybolmak belki orayı en iyi öğrenmenin yolu. Kumaşçılar çarşısına varıyoruz. Rengarenk kumaşlar tepemizde kurumak üzere asılmış. Sadece iki kumaş değil sürüyle fotoğraf ve anıyla çıkıyoruz çarşıdan. Kapalı kapılar ardındaki görkemli Fas evlerinden birinde mola veriyoruz: Cafe Arabe. Dışarıdaki kalabalığı ve sıcağı hiç hissetmediğimiz huzurlu bir durak.

Bugün öğrendiklerimizin başında öğlen saatinde Marakeş'te yürümememiz gerektiği geliyor. Dolayısıyla artık taksiyle ulaşımımızı sağlamaya kararlıyız. Ama dönüşümüz taksiyle değil faytonla. Seçtiğimiz faytonun üzerinde tabelalar asılı: '1997'in en iyi faytonu'ndan başlıyor, 2002'ye kadar. Gururla ulaşıyoruz otele.

Marakeş'te yapılar tipik kemerli mimarisi
ve renkli seramikleri ile dikkat çekiyor.

Akşam yemeği için seçimimiz tipik bir Fas 'riyad'ı olan La Douaria restoranı. Riyad, Arapça'da bahçe anlamına gelse de, riyadlar aslında bahçeleri ve avluları çevreliyor. Uzun divanlarda oturarak yiyoruz yemeğimizi. Bu odaların aslında beklenmedik misafirlere yatak odası görevi gördüğünü öğreniyoruz. Bu sefer soframız daha da zengin, Fas mezeleri, Tagine'in 4 çeşidi, kuskus ve nane çayı finali. Tagine Makhfoul denenmesi şart bir yemek. Dan-sözlü, darbukalı bir yemek sonrası durağımız ise Jad Mahal. Marakeş'in görülmesi gereken mekanlarından Jad Mahal, geleneksel Fas dekorasyonunun en iyi örneği. Tavandaki aynalar ve binlerce renkli işlemeler, görkemli avizeler, üzerine ay düşen havuzuyla etkilenilmeyecek gibi değil.

Ertesi günkü hedeflerimiz arasında turistik birkaç nokta var: Ben Youssef Medresesi, El Bahia Sarayı, Saadi mezarları ve souk'lar. El Bahia Sarayı bunların en etkileyici olanlarından. XIX. yy.'da harem olarak inşa edilen sarayda kralın her 'hanımının' ayrı oda ve avlusu var. Günümüzde kraliyet ailesi Marakeş'e geldiğinde bu sarayda kaldıkları söyleniyor. Her odasında başka bir renk ve desen barındıran bu saray, geleneksel Fas mimarisinin en iyi örneklerinden. Ben Youssef Medresesi ise Marakeş'in en eski camisini içinde barındırıyor. XVI. yy.'da kurulan okulda 900 öğrenci eğitim görüyormuş. Mozaik duvarları, tavanları ve yeşil zelij'li havuzuyla islam mimarisinin Marakeş'teki en güzel örneklerinden.

Gizli saklı riyad'lardan birinde
küçük havuz, zilijlerle süslenmiş.
Marakeş riyadlar'ının kapılarından duvarlarına her yer zilij ve ahşap boyamalarla renkleniyor. Şehrin dar sokaklarını rengarenk vitraylı camii kapıları renklendiriyor.

Saray gezmelerimizden sonra yine Marakeş'in günlük hayatına karışmak üzere Souk'lara dalıyoruz. Baharatçılar bize 'fas ruju' hediye ediyor. Her yol Jemaa al-Fna'ya çıktığından bugünü de orada noktalıyoruz. Bu meydan aslında gece yaşıyor. Kavurucu güneş batmaya başladığında burası da yavaş yavaş doluyor. Açık hava kebap tezgahları, taze portakal suyu tezgahları, hikaye anlatıcıları, zenneler, falcılar, kınacılar, yılan oynatıcıları arasında bambaşka bir yer olup çıkıyor. Televizyonsuz zamanlardan kalma bir eğlence olan hikaye anlatıcılarının etrafında onlarca insan, hipnotize olmuş şekilde bu masalcıları dinliyor, Yılan oynatıcıları, yılanı öptürerek şans getirme vaatleri veriyor. Tabii ki 'Allah'ın bereketi' için verdiğiniz 100 dirhem karşılığında. Bütün bu kargaşanın arasında, meydana bakan Terraces Al-hambra'da mola vermeyi tercih etsek de Cafe de France da bu havayı dışarıdan solumak için en iyi yer.

Binbir çeşit eşya bulabileceğiniz

souk'larda sadece kafes satan bir dükkan.

Saray gezmelerimizden sonra yine Marakeş'in günlük hayatına karışmak üzere Souk'lara dalıyoruz. Baharatçılar bize 'fas ruju' hediye ediyor. Her yol Jemaa al-Fna'ya çıktığından bugünü de orada noktalıyoruz. Bu meydan aslında gece yaşıyor. Kavurucu güneş batmaya başladığında burası da yavaş yavaş doluyor. Açık hava kebap tezgahları, taze portakal suyu tezgahları, hikaye anlatıcıları, zenneler, falcılar, kınacılar, yılan oynatıcıları arasında bambaşka bir yer olup çıkıyor. Televizyonsuz zamanlardan kalma bir eğlence olan hikaye anlatıcılarının etrafında onlarca insan, hipnotize olmuş şekilde bu masalcıları dinliyor, Yılan oynatıcıları, yılanı öptürerek şans getirme vaatleri veriyor. Tabii ki 'Allah'ın bereketi' için verdiğiniz 100 dirhem karşılığında. Bütün bu kargaşanın arasında, meydana bakan Terraces Al-hambra'da mola vermeyi tercih etsek de Cafe de France da bu havayı dışarıdan solumak için en iyi yer.

Ertesi gün daha özel mekanlar var listemizde. Bunların başında Villa Des Orangers geliyor. Marakeş'in en özel otellerinden biri olan villa aslında modernleştirilmiş bir riyad. Müşterilerinin huzurunu bozmamak adına dışarıdan ziyaretçi kabul etmiyorlar. 19 odasının 14'ü özel havuzlu ve teraslı süitler, otele çocuklu aileler de kabul edilmiyor. Villa Des Orangers'de kalmasanız bile bu büyülü havayı solumak için bir akşam yemeği şart oluyor. Marakeş'in en huzurlu duraklarından biri, kuşkusuz Majorelle bahçeleri. Bahçelerin yaratıcısı, Fransız ressam Jacques Majorelle, 1924'te kurduğu bahçeleri 1947'de 'halka açmış'. Binbir çeşit bitki, şimdilerde Majorelle mavisi olarak anılan mavi renkli duvarlarla çevrili. Bahçenin bugünkü sahibi ise bahçenin içindeki evde yaşayan ünlü modacı Yves Saint Laurent. YSL, koleksiyonlarında bahçedeki renklerden ilham aldığını söylüyor.

Marakeş'teki son gecemizde de La Mamounia'da otelimize, bu sefer boş olan sokakların havasını soluyarak, yürüyoruz. Marakeş'in renkleri gözümüzde, sesleri kulağımızda ve kokusu burnumuzda...

Toprak rengi yapıları kumaşçılar çarşısında kuruyan canlı renkteki iplikler renklendiriyor.

Fas'ın Renkli Yüzü

Eski Mısır'da bir inanca göre kapılarda mavi renk kullanmak evleri kötülükten ve nazardan korurmuş. Turkuaz, boncuk mavisi ve camgöbeği tonları Fas'ın sıcak coğrafyasındaki evlere serinlik getiriyor. Fas'ta her renge geçit var, Fas stili evlerde de renkler en canlı tonlarıyla yer alıyor. Gece mavisi, patlıcan moru, zümrüt yeşili, safran sarısı evinize renklerin zenginliğini ve canlılığını getiriyor. Kırmızı, kehribar, tarçın, safran gibi sıcak toprak tonları rahatlığın simgesi olarak görülüyor. Fas'ın 1001 gece masalları evlerinin değişmez unsuru parıldayan mekanlar. Parlak bakır lambalar, altın veya gümüş objeler hatta parlak kumaşlar evlere masalsı bir hava katıyor.

Fotoğraflar ve anlatım: Aylin Sayek. Maison Française, Colorium eki. Haziran 2006

Hiç yorum yok: