12 Haziran 2010

İzmir'in Bir Ucu Karaburun...

Bugün güzel İzmir’in kuzey batı ucuna, Karaburun yarımadasına konuk oluyoruz.

Ege’nin maviliğine açılan ufuk manzarası ve oldukça virajlı dağ yollarıyla Karaburun, İzmir’in saklı sayfiye yerlerinden biri. Güneyinde popüler tatil merkezi Çeşme, doğusundaysa Urla ilçesi yer almakta.

415 km² yüz ölçümüne sahip olan Karaburun Yarımadasının coğrafyası, dağları denize dik inen tüm Ege’de olduğu gibi, oldukça engebeli. Öyle ki insan kıyı şeridi boyunca ilerlerken, masmavi denize doğru dönen virajların arkasında, şirin bir sahil kasabasının kendisini beklediğini unutuveriyor. Yeri gelmişken Karaburun’un merkezinin, İzmir'e yaklaşık 100km., Çeşme'ye ise 46km. mesafede olduğunu hatırlatalım.



Coğrafya atlasları bize yarımadanın ortasında kuzey-güney yönünde yükselen Bozdağ’ın ve 1212 m. yükseklikteki Akdağ Tepesi’nin bu dağların en yüksek noktası olduğunu söylüyor.
Elbette ki, bu dağlık coğrafya ulaşımdan yerleşime, geçim kaynaklarına kadar Karaburun’u her yönden etkiliyor. Bu kadar coğrafi girinti-çıkını olur da birbirinden çekici Ege koyları olmaz mı? Mordoğan, Ardıç, Kumburnu, Akbük, Kaynarpınar, Yeniliman ve Denizgiren bu enfes koylardan sadece bir kaçı.

Karaburun’un hemen hemen tüm güney Ege gibi, tipik Akdeniz iklimi özellikleri taşıdığını, yani “yazları sıcak ve kurak, kışları ise ılık ve yağışlı” olduğunu da hatırlatmakta fayda var. Zira kış koşulları da burada yaşamaya oldukça elverişli. Karaburun’a tatil amaçlı gelip, önce yazlık sonra kışlık olarak yerleşenler çok.
Coğrafi bilgilerimizi de tazeledikten sonra bölgenin antik dönemlere uzanan tarihine göz atabiliriz.
Arkeolojik incelemeler Karaburun Yarımadasında ilk yerleşimlerin Kalkolitik Çağ’a kadar geriye gittiğini göstermekte. Çakmaktepe civarında yapılan kazılarda gün yüzüne çıkan kimi kalıntılar ve kullanım araçlarının Tunç Devrine has olduğu saptanmış.
Yörede kurulan kentler MÖ 12-11. yüzyıllara kadar geçmişe dayanmakta. Bilindiği üzere Karaburun yarımada olarak, Ege Bölgesi’nin tüm tarihi zenginliğini barındıran 12 Iyon bölgesinden Erythrai’ya (şimdiki ismiyle Ildırı) bağlıdır. (Öteki İyonya yöreleriyse, Miletos, Priene, Efes, Myus, Kolophon, Teos, Lebedos, , Klazomenai, Foça (Phokaia) bölgeri ve Samos ve Khios Adalarıdır. )
Yörenin kayıtlara geçen ilk ismi Mimas. İyonyalılarsa Karaburun civarına yerleştiklerinde buraya Stelar ismini vermişler. Bazı eski haritalarda bölge Capo Calaberno olarak geçmekte.
Pers İmparatorluğunu, Büyük İskender'i, Bergama Krallığını ve Roma İmparatorluğu'nu ve ardından Bizans yönetimini gören Erythrai yöresi, döneminin zengin bölgelerinden biri olarak bilinmekteydi. 11yy’da Türkler'in hâkimiyetine geçen bölge, bir Bizans ve Aydınoğulları Beyliği arasında gidip gelse de 15yy.’da tamamen Osmanlı yönetimine girmiştir.

Türklerin hakimiyetine girdiğinde yarımadanın ismi Ahurlu (veya Ahırlı) olarak anılıyormuş. Karaburun adıysa Osmanlı döneminde verilmiş. Karaburun’un adı hem Osmanlı amirali Piri Reis’in yazılarında, hem de seyyahların seyyahı Evliya Çelebi’nin yazılarında geçmektedir. Evliya Çelebi’nin aktardığına göre Karaburun, zeytinlik ve bağlıklarla çevrili, merkezinde bir cami, bir hamam ve yedi tane dükkânın olduğu küçük bir kazaymış. 16. ve 19.yy.' dan kalan bu camiler ve çeşmeler görülmesi gereken tarihi yapılardan.
Tüm bu gelip geçen uygarlıkların yörede zengin bir tarihi ve kültürel miras bıraktığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Birçok Anadolu yöresinde görülen ama yöreden yöreye de farklılık gösteren geleneklere, Karaburun köylüsünün de rastlıyorsunuz. Yeni doğan bebeğin kundaklanmasından başlayarak, ilk dişinin çıkmasına, çocukların ilk kınalarının yakılmasına kadar, bol şenlikli sünnet ve evlilik düğünleri, askere uğurlamalar ve askerden geleni karşılamadan taziye ziyaretlerine kadar, yüzyıllardır sürdürülen adetler mevcut. Rivayete edildiğine göre de evlerin boyasında kullanılan çivit mavisi haneyi nazardan korusun diye sürdürülen çok eski bir gelenekmiş.

Karaburun Yarımadasına ana gelir kaynaklarının en önde gelenleri küçükbaş hayvan yetiştiriciliği ve tarım. Özellikle Mordoğan bölgesinden başlayarak tüm yarımada enginar yetiştiriciliği ile meşhur. Elbette Ege’nin üzümü, tütünü ve zeytinini saymadan geçmek olmaz. Karaburun’a giden yol üstünde, sebze ve meyve tezgâhlarını açıp, gelenlere satış yapan yerli halkı görebilirsiniz. Bir kısım da geçimini balıkçılıkla sağlamakta. Gene Urla’dan başlayarak Mordoğan mevkisi üstünde Karaburun’a kadar sahi de sıralanmış balık lokantalarını görmek mümkün.

Karaburun dokunulmamış doğal yaşam ortamlarıyla onlarca hayvana ve yüzlerce bitki türüne ev sahipliği yapmakta. Şehir hayatında muhtemelen hiç karşılaşamayacağınız yabani hayvanlar (Tilki, sansar, su samuru, tavşan, sincap, yaban domuzu, porsuk, yırtıcı kuşlar) ile entolomojiye (Böcekbilimi) meraklı olanlar için Karaburun’da zengin bir böcek ve kelebek ekosistemi mevcut. Deniz kıyısında, hatta iskelelerdeki kayalarda temkinli adımlarla ilerleyen yengeçleri gündüz gözüyle bile görebiliyorsunuz. Öte yandan Karaburun’un su kaplumbağalarından sonra en önemli deniz canlıları Akdeniz Foku ve Ada Martısı olarak gösteriliyor. Doğal yaşam alanları koruma altında olan bu türlerin neslinin tükenmemesi için çalışmalar sürdürülüyor.

Ege pazarlarında satılan ‘hurma’ tipi zeytinin de, tıpkı enginar gibi has bir Karaburun ürünü olduğunu söylemeden geçmeyelim. Özellikle bahar aylarında yarımadanın tepelerini saran şifalı otlar, çeşit çeşit kekik ve adaçayı bitkileri ve bir örtü örtülmüşçesine yayılan kır çiçekleri, Karaburun’un anlatılmaz yaşanır doğal güzelliklerinden. Narenciye bahçeleri arasından geçerken arabanızın içine dolan limon, mandalina ve portakal kokuları baş döndürücü.



Dağların ardındaki Karaburun kenti hem kent merkeziyle, hem de doğası ve deniziyle öylesine sakin ve huzur verici ki, eğer stresten ve gürültüden uzak bir tatil yapmak istiyorsanız doğru yerde olduğunuzu anlıyorsunuz. Özellikle alternatif turizm sevenler için Karaburun her geçen sene daha da çekici bir tatil merkezi olmakta. Doğadan anladığı sadece güneş ve kum olmayanla için bakir doğal güzellikleri ile Karaburun, sualtı sporları, treking, köy turizmi, ekolojik turizm gibi farklı alternatifler sunmakta.

Ayrıca oldukça maharet isteyen telkare işçiliği (telkari) de Karaburun halkının usta olduğu bir zanaat. İnce gümüş telin çevrilmesi ve ince ince işlenmesiyle yapılan bu el sanatı Karaburun’da gerçek ve maalesef tükenmek üzere olan ustalarını barındırıyor. Öyle ki, bu zanaatı yerinde öğrenmek için İzmir’den gelen takıcılar olduğunu öğreniyoruz.




Nerede kalır? Ne yenir?
Karaburun'un kent merkezinde aile pansiyonları, şirin apart oteller, ve moteller bulunmakta. Denize sıfır pansiyonlarda, yasemin kokuları eşliğinde İzmir Körfezi’ne giren gemileri balkonunuzdan seyredebiliyorsunuz.

Akşamlarıysa sahilde sıralanmış balık restoranlarından birinde, mevsimine göre şansınıza çıkan balığı yemeden Karaburun’dan dönmeyin! Ege’nin pek çok sahil kentinde olduğu gibi farklı birçok deniz mahsulünü taze Karaburun’da bulmanız mümkün. Ayrıca gene Ege’ye has mezeler menülerde sizleri bekliyor.

Ege’nin saklı kalmış cennetlerinin birinden daha ayrılırken, Karaburun’a varmak için bu kadar yola değer gerçekten diyoruz.


Hiç yorum yok: