5 Mayıs 2008

Şiirsel Gerçekçilik Akımı-1

İkinci Dünya Savaşı Öncesinde Avrupa’daki Genel Durum
ve
Fransız Şiirsel Gerçekçilik Akımına Etkileri



Giriş
Bu çalışmanın amacı, I. ve II. Dünya Savaşı arasındaki yıllarda Avrupa’nın sosyo-politik ve sosyo-ekonomik dengelerine ve tarihsel süreçlere değinerek, bu dengelerin etkisini Fransa’nın tarihsel durumu ile karşılaştırmak; ve sosyolojik olguların Fransız sinemasındaki yansımasını incelemektir. Bu bağlamda, öncellikle Avrupa’nın 1920’li ve 30’lu yıllardaki genel görünümü, ardından Fransa’nın bu genel görünüm içindeki tarihsel rolü açıklanmıştır. İkinci bölümdeyse, Fransız şiirsel gerçekçilik sinemasının bu sosyo-politik ve sosyo-ekonomik etkiler ışığında ortaya çıkışı ve akımın özellikleri film örnekleriyle incelenmiştir.





İki Dünya Savaşı Arasındaki Dönemde Avrupa’nın Genel Görünümü

I. Dünya Savaşı sonucunda, mağlup ve galip devletler arasındaki toprak dağılımına ve siyasi çalkantılara bağlı olarak Avrupa'nın tüm çehresini değişmiştir. Avusturya-Macaristan ve Osmanlı imparatorluklarının dağılmasının yanı sıra, Almanya yenilmesine karşın temel gücünü korurken, Ekim Devrimi ile komünist yönetime geçen Rusya (SSCB), birliğini sağlayarak hızla Batı Avrupa karşısında güçlü bir konuma doğru yükselmekteydi.
Eski kıta Avrupa’sında yer alan büyük devletlerdeki değişimin yanı sıra, Çekoslovakya, Polonya, Estonya, Letonya, Litvanya ve Finlandiya da yeni devletler olarak ortaya çıkmışlardır; Sırbistan'a Hırvatistan ve Slovenya'nın katılmasıyla Yugoslavya kurulmuştur. İtilaf Devletleri'nin koşullarını belirlediği barış antlaşmasına göre yapılan bütün bu düzenlemeler birçok ulusal azınlığı, sınırın öbür tarafında bırakmıştır. Siyasi haritası büyük ölçüde değişen Avrupa, politik yönetimler açısından savaş sonrası dönemde negatif bir değişime doğru yönelmiştir. Savaştan sonra demokrasinin yayılmasına karşın, 1920’lerin ortalarında İtalya, Macaristan, Portekiz, Polonya ve Litvanya otoriter ve diktacı yönetimler altına girmiştir. Esas amacı I. Dünya Savaşı’ndaki kıyımın bir daha tekrarlanmasını önlenmek ve böylece barışı sağlamak olan Milletler Cemiyeti ise, ülkeler arasında bir işbirliği ortamı yaratma konusunda başaralı olamamıştır. Örneğin, ABD Milletler Cemiyeti'ne hiçbir zaman katılmadığı gibi, Rusya da 1934 yılına kadar üyeliğe alınmamıştır.[1]

1925 yılına gelinceye kadar, Milletler Cemiyet’inin yarattığı iyi niyet ve iyimserlik havası Avrupa'nın, bir süre de olsa, yatışmasına katkıda bulunmuştur. Fakat, 1929 yılında Amerikan’dan dalga dalga yayılan Büyük Bunalım ile birlikte Avrupa’ya da gelen ekonomik çöküntü, 1920'lerin istikrar ve barış eğilimini ortadan kaldırmıştır. Avrupa kıtasındaki ülkelerin hükümetleri bu büyük ekonomik kriz karşısında hem önlem almakta gecikmişler, hem de aldıkları yanlış önlemlerle çöküntüyü derinleştirmişlerdir.
Büyük Bunalım'ın toplumsal ve siyasal sonuçları, savaşın ekonomik sonuçlan kadar etkileyici olmuştur; Avrupa'da ekonomik bunalımı, doğal olarak siyasal kargaşa takip etmiştir; öyle ki işsizlik, toplumsal huzursuzluklara yol açarak, insanların aşırı siyasal eğilimlere yönelmesine sebep olmuştur. 1930 seçimlerinden ikinci büyük parti olarak çıkan Nasyonal Sosyalist Partisi'nin önderi Adolf Hitler, 1933 yılının başında Almanya başbakanı olmuştur. I. Dünya Savaşı sonrasında kuruları Weimar Cumhuriyeti'nin karşı karşıya kaldığı güçlükleri kullanarak ordunun ve muhafazakarların bağnazlığını ve milliyetçiliğini kışkırtan, diğer yandan da çöken orta sınıflara ve işsizlere seslenen Nazi hareketi anti-parlamenter, antidemokratik, ve antikomünist/anti-sosyalist bir yapıya sahipti. Versailles Antlaşmasının iptalini ve Almanya'nın Avrupa'nın en büyük gücü olması isteğini kendilerine tek seçenek olarak belirleyen Naziler Almanya'nın yönetimini ele geçirirken, sonuçta Avrupa’da genel görünüm savaş sonrası dönemden çıkarak, savaş öncesi döneme dönüşmeye başlamıştır. Öte yandan, II. Dünya Savaşı’nın baş aktörleri olan ve 1931'de Mançurya'ya saldıran Japonya, 1933'te Almanya ile birlikte Milletler Cemiyeti'nden ayrılmıştır.

1935 yılına gelindiğinde Hitler hükümeti, Versailles Antlaşması'nın askeri maddeleriyle bağlı olmadığını ilan ederek, silahlanmaya başlamıştır. Bu hareketi takiben, gene 1935'te İtalya, Milletler Cemiyetinin üyesi olan Etiyopya'ya saldırmıştır. İki diktatörün, Hitler ve Mussolini'nin, yan yana gelişleri, 1936'da başlayan İspanya İç Savaşı'nda bir başka diktatörün, General Francisco Franco'nun elini güçlendirmiştir. Birçok Avrupa ülkesinde de militan faşist güçler ortaya çıkmaya başlamıştır.
Avrupa'nın içine düştüğü kargaşadan yararlanan Hitler 1938'de Avusturya'yı işgal etmiştir. Ardından Çekoslovakya'ya karşı başlattığı seferi 1938'de Münih Antlaşması'yla İngiltere, Fransa ve İtalya'ya da kabul ettirmeyi başarmıştır; fakat Hitler, verdiği garantileri bozarak kısa süre sonra bütün Çekoslovakya'yı işgal etmiştir. Aynı yıl SSCB ile bir pakt imzalayan Hitler, 1939'da ise Polonya'ya saldırmıştır. Almanya’nın ardından da SSCB de Polonya'nın doğu illerini işgal etmiştir. .

II. Dünya Savaşı’nın işgallerle patlak vermesiyle, barışın korunması konusunda hiçbir yararı olmadığı kanıtlanan Milletler Cemiyeti, bu tarihlere kadar ancak İngiltere ve Fransa'nın çabalarıyla varlığını sürdürebilmiştir. 1939 yılında gelindiğinde, bu işgal tablosu karşısında, İngiltere ve Fransa da Almanya'ya savaş ilan etmiştir. Vahşi kapitalizmin ve modernitenin tadına varan “uygar” insanoğlu, bu sefer okyanus aşırı kıtaları da kapsayacak biçimde, dünya tarihinin en kanlı savaşlardan birine sürüklenmiştir.

İki Savaş Arasındaki Dönemde Fransa’nın Ekonomik ve Siyasal Tablosu

Fransa I. Dünya Savaşında İtilaf Devletleri çatısı altında galip statüsüyle çıkmıştır. Savaş sonrası yapılan seçimlerde çoğunluğu elde etmiş olan sağcı partiler, kurdukları hükümet ile ülkenin yeniden inşasına öncelik vermişlerdir. Bu amaç doğrultusunda ülkedeki işgücü açığını kapatmak için sınırların açılması, Fransa’ya yoğun yabancı işçi akınına yol açmıştır. İngiltere- Almanya arasındaki savaş tazminatı sorununa müdahil olan Fransa, 1920’lerin ilk yarısından itibaren siyasal bunalıma girmiştir; Almanya’nın gözünü kokutmak için yapılan işgaller, ülke içerisinde vergi artışı ve enflasyon ile sonuçlanmıştır. 1924 -1926 yılları arasında sürekli hükümet değişimi, siyasi istikrarsızlık yaratmış ve bunun sonucu olarak da ulusal para birimi olan frankın hızla değer kaybetmesine ve ekonomik bunalıma yol açmıştır. Ancak, yönetime sağcı partilerin egemen olmasıyla, bir ekonomik istikrar çizgisi tutturulmuştur.
1929'dan sonra Avrupa'yı sarsan Büyük Bunalım, ilk yıllarda yüksek gümrük vergileriyle korunan Fransa'yı fazla etkilememiş olsa da, 1931 yılında bunalımın etkileri ciddi biçimde hissedilmeye başlanmıştır. Bununla birlikte Fransa’da 1930’ların ilk yarısı da Radikaller, Sosyalistler ve sağcılar arasındaki siyasi çekişmelerle, düşen ve peşi sıra kurulan hükümetlerle geçmiştir. 1936 yılındaki seçimlerden sonra kurulan sosyalist hükümet 40 saatlik haftalık çalışma süresi, toplu sözleşme hakkı, Fransa Merkez Bankası 'nın devletleştirilmesi gibi önemli reformlar gerçekleştirmiştir. Fakat, özel sanayiyi denetim altına almaya yönelik girişimler, Fransa dışına yoğun sermaye kaçışına neden olmuştur; buna bağlı olarak artan işsizlik ve pahalılığın önüne geçemeyen yönetim kısa süre sonra istifa etmiştir. Ardından kurulan koalisyon hükümeti yapılan reformların çoğu askıya alınarak, iş çevrelerini zenginleştirme lehine politikalar benimsemiştir.
Birbirini izleyen ekonomik değişimler çalkantı yaratmışken, Almanya tarafından Hitler tehdidinin ortaya çıkmasının ardından Fransa, dış siyasette yeni ittifaklara yönelmiştir. Fakat, İngiltere'nin yatıştırmacı politikası, İtalya'nın Almanya'ya yanaşması ve SSCB ile ilişkilerin soğuması nedeniyle, Fransa’da Avrupa siyasetinde izole bir konuma itilmiştir. Hitler 1936'da Ren bölgesini işgal ettiğinde, Fransa işgale cevap vermemiş ve İspanya İç Savaşı'nda da "müdahaleden kaçınma" politikası izlemiştir. 1938'de Münih Anlaşması'nı imzalayarak, Almanya'ya Çekoslovakya'nın Südet bölgesini işgal etme şansı vermiştir. Fakat, Almanya'nın 1939'da Polonya'yı işgal etmesi üzerine, daha fazla sessiz kalamayarak İngiltere ile birlikte Almanya'ya karşı savaşa girmek zorunda kalmıştır. [2]

[1]Tarihsel sürece dayalı bilgiler Ana Britannica Genel Kültür Ansiklopedisi’nden derlenmiştir. Cilt: 3 sf:8
[2]Ana Britannica : Genel kültür ansiklopedisi. İstanbul : Ana Yayıncılık, Encyclopaedia Britannica Cilt: 9 sf:112

Hiç yorum yok: